11 Mayıs 2009 Pazartesi

BİR KERMES BÖYLE GEÇTİ

Yeni bir haftada hepinize merhaba…Öncelikle gecikmeli olarak da olsa tüm annelerin anneler gününü kutlamak istiyorum. Bu kalpler tüm annelere...

Geçen hafta öyle yoğun ve öyle trajikomik bir haftaydı ki nerden başlasam bilemiyorum… Şöyle konudan konuya da atlayasım var, bu yazı nasıl sona ulaşacak bilmiyorum, hadi hayırlısı J Geçen hafta Ankara Sheraton Hotel'de Çocuk Sevenler Derneği'nin düzenlediği bir kermese katılacağımı duyurmuştum…


Her şey puslu bir Ankara sabahında bu kermesin hazırlıkları ile başladı, o sabah Sibel arabasıyla Kızılay’a gitme gafletinde bulundu, zaten zaman kısıtlı olduğundan kırmızı renklendirmeyle vakit kaybetmemek için önce gidip kırmızı şeker hamuru aldı ama Kızılay’a geldiğinde hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde park yeri sorunuyla karşılaştı… (orta okul yıllarımda polisiye roman yazmaya heveslenmiştim, o zamandan bilinç altımda kalmış cümleler fırsat bulunca fırtlayıverdi sanırsam J) Tunus Caddesinde yolun kenarına bir dizi araç park etmiş, önlerinde de bir yer boş…ohhh bir güzel park ettim oraya…Gittim, saçımı boyattım, alacaklarımı aldım, ablamla öğle yemeği yedim, artık eve gidip kermes hazırlıklarına başlayacağım…Her zaman çantamın içinde bir saat aranıp bulamadığım anahtarlarla vakit kaybetmeyeyim diye yürürken yolda aran taran anahtarlarımı buldum elimde sallaya sallaya park ettiğim yere geldim…Anahtar elimde ama araba yok!...Yanlış yere mi bakıyorum dedim ama yok…eminim…bir inşaatın önüne park etmiştim, inşaattaki vinç de nirengi noktam…Park ettiğim yerde bir araba var ama benim ki değil, tanrııım arabam çalınmış!...Bilin bakalım böyle bir durumda aklıma ilk gelen ne oldu…Normal insanlar çocukları okuldan nasıl alacağım…Arabam nasıl bulanacak falan diye düşünür...Ben ne düşündüm…Kırmızı şeker hamurum gittiiiiiii…Yuhh aklıma ilk gelen şey kırmızı şeker hamuru oldu valla…







İlk şoku atlatınca araba bulunana kadar nasıl zor durumda kalacağıma ayılıp çevre esnaftan olan biteni soruşturmaya başladım. Biri “Yarım saat önce ekipler gelip arabaları çektiler abla” dedi. Çekilenlerin yerine dizi dizi yenileri dizilmiş bile çoktan...Bu arada bu abla yenge laflarına da acayip sinir oluyorum, bizim kadar girifit akraba ilişkileri olan başka millet var mı acaba…Herkes birbirinin ablası, yengesi, amcası…



Daha anlatacak bir sürü enstantane var ben akraba ziyaretinde takıldım… Taksiciden öğrendiğime göre taaaaa Cebeci’ye çekmişler arabayı…Ankara’yı bilen mesafenin ne kadar uzun olduğunu bilir.


Mesafe uzun lafı kısaltalım, gidip arabayı almak eve gelmek dünyanın zamanını aldı, ödediğim ceza ve çekici masrafı da işin bonusu oldu. Bu moralle başladım hazırlanmaya…Aralara serpişmiş resimler de kermes içim hazırladıklarımdan örnekler…


Hazırlıkları böyle başlayan kermes normal geçer mi, geçmedi elbet… Ben kurabiye buketleri, cupcakeler hazırlamışım, anneler günü öncesi yaa, gelenler anneleri için alacaklar yaaa…Kermes hafta içi ve mesai saatlerinde olunca ziyaretçilerin kullandığı en gözde aksesuar da baston olduJ Hatta bir teyzem Amerika’ya torununa göndermek için kurabiye aldı benden…Ama müzik başlayınca o bastonlu teyzenin (akraba kervanına ben de katıldım) bastonunu sallaya sallaya bir oynayışı vardı, gençlere taş çıkartır. Önce makineme bir el attıysam da izni olmadan resmini yayınlamanın uygun olmayacağını düşündüğümden vazgeçtim…


Masanın önünden gelip geçenler şöyle bir gözucuyla bakıyor, ortim Gülru’nun patchworklerini incelerken kaçamak bakışlar atıyor, belli ki bişeye benzetemiyorlar...Ben devreye girip “ kurabiye bunlar” diyorum vee başlıyoruuuzz …

-kurabiye bunlar, buyrun…

-(gülümseyerek) a tabii, ama ben gerçeğine bakmıştım, bunlar imitasyon değil mi?...

-!?... (haydaaaaa) yoooo gerçek kurabiye…(kurabiyenin imitasyonu nasıl olur, hadi oldu, niye olur, kim napar imitasyon kurabiyeyi?... Ya sabır… Hadi anlamadın, ayıp değil günah değil, ne diye ben gerçeğine baktım diyosun, hadi dedin al gerçek işteeee…) Hani alasınız yoktur da sadece baktım da diyemezsiniz de "ben kırmızısına bakmıştım" dersiniz, kırmızı çıkarılınca "bunun fırfırlısı yok muydu", fırfırlısı da gelir, "ben kırmızı fırfırlı üzeri beyaz puantiyelisini istiyordum ama" dersiniz, "ondan kalmadı" cevabıyla bir oh cekip "hah o zaman ben gideyim, yokmuş" diyip kaçış durumları olur ya aynen öyle bi durum, sanki bakıp da almayınca azar işitecek...

Ardından bir anne kız yanaştı masaya, çikolata sepetini alıp burnuna götürdü, kokluyo…Bi yandan bakıyorum napıyo diye bi yandan gülme tuttu; geçenlerde satılması yasak olan bi maymun yakalamışlar petshop’ta, kafes içinde bizim daireye getirdiler, ordan hayvanat bahçesine götürecekler…Benim de yanım da fındık var, hesapta rejimdeyim ya ara öğün hesabı… kafesin yanında kuşlara yem verdikleri kaplardan takılı, maymun da bunların kenarına tünemiş oturuyor…5-10 tane fındığı attım kafese, kabın içine…Birini aldı önce burnuna götürüp kokladı, sonra kemirmeye başladı fındık küçülünce elinden düştü, şöyle bi baktı düşen fındığa, inip almaya tenezzül etmedi, daha çok var ya, yenisini aldı kaptan, onu da yemeden önce burnuna götürüp kokladı... sonra aynı ritüel birkaç kez tekrarlandı, her seferinde işini şansa bırakmayıp önce kokladı…uyarmıştım daldan dala atlayasım var, yazı uzun olacak diye, ama kadın çikolataları koklayınca aklıma bu olay geldiJ meğer sabun sanmış da ondan koklarmış… Türk halkı bu tip durumlarda tüm duyu organlarını itinayla kullanıyor. Bakmak, koklamak…bir de dokunma duyusunu kullanmaya engel olamayanlar var…

Jelatinin üzerinden kurabiyeleri mıncıklama eğiliminde olanlar… yahu kurabiye bunlar sünger değil ki vıck diye sıktıktan sonra eski halini alsın. Kurabiye iki parmak arasında sıkıştırılmak suretiyle test edilmez ki…Baktık olmayacak, bunlar yemelik, vallahi de gerçek billahi de gerçek, ye de bak falan yazmak gerekiyo, bari kurabiyelerin etrafına kocaman “Afiyet Olsun” yazıları koyalım dedik.


Sonunda bir bayan gelip “aa bunlardan Ankara’da da yapılıyo mu artık, ben İstanbul’da gördüm ama buralarda yok sanıyordum, ellerinize sağlık” dedi.


Sarılıp öpecektim kadını, derken annesinin çölyak hastalığı konusunda başladık muhabbete, tavsiyeler verdik…biz uzun uzun muhabbete dalmışken bi baktım bir kadın benim cupcakelerin birinin üzerindeki kalbi çekiştirip duruyo, sağa çekiyo olmuyo, sola çekiyo olmuyo…

Ben napıyor diye ağzım açık bakakalmışken kadının gözü bana ilişti. Göz kırparak napıyosun sen tarzı bi mimik attım…ay kadın şekerlik sanmış da kapağını açmaya çalışırmış meğer…Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim…Ay diyorum ben Ankara daha hazır değil bunlara diye…İlker teklifin hala geçerliyse tası tarağı toplayıp İstanbul’a geliyorum ben yaaaaaaa...

Yeri gelmişken kermese gelerek desteğini esirgemeyen bizi yalnız bırakmayan canım ikizannelerim Vildan, Ferda, Burçak, Süer, Öznur ve Gamzeciğime, ablişkoma, yüreğimin anası Nurgülcüğüme ve gelemese de telefonla arayıp destek olan, mail atan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Sizi seviyorum, iyi ki varsınız…

Bu arada hafiften sıyırmış olmalıyım ki gelen yeni kermes tekliflerini acaba diyerek düşünüyorum hala, ne diyelim; şeytan azapta gerek…

1 Mayıs 2009 Cuma

PAPATYA TARLASI PASTASI -1

     Merhabalaaaaaaarrr. Blogumu her açışınızda karşınıza çıkan Kokoş Kız pastasından bööğ geldiğini biliyorum. Hatta kokoş kızlardan nefret etmeye bile başladınız değil mi:-))) Haklısınız valla...Nerdeyse bir aydır blogumu güncelleyemedim:-((( Hasta falan değildim şükür ama bir zaman ve yorgunluk sorunu olduğu kesin...
     Üç hafta kadar önce 3D tasarım kursuna başladım, arada meslekle ilgili de bişeyler yapmak lazım;-))) Eşimin kuzenleri kafa buluyor benle "biz seni mimar gelin diye aldık, alaylı aşçı çıktın" diye:-))))))
     Bu ne zamandır gitmek istediğim bir kurstu, yaptığınız tasarımın uygulandıktan sonraki halini çizebilmek ve sunabilmek gerçekten müthiş keyifli...üç boyutlu çizimle birlikte photoshop kursu da var. Tabii bu kurs da tamamen projede kullanılacak sunum teknikleri için gerekli. Bilin bakalım o kursta ben ne yapıyorum...Mimari projenin neresine ne yaparım, nasıl yaparım diye düşünmektense, bloguma koyacağım resimleri nasıl düzenlerim, yok ışık ayarı, yok yazı yazma... Hoca örnek bir fotoğraf açın diyor, hooop ben bi pasta resmi açıp onun üzerinde çalışıyorum çaktırmadan:-)))) Evde de çocuklarla babalarının resmi üzerinde tahmin edileceği üzere bizim için eğlenceli Nazım için pek de hayırlı olmayan denemeler yapıyoruz:-))))
      Kursun internet şifresini de ele geçirdim, arada maillerime falan da bakıyorum ama işi bloguma yazı yazmaya kadar abartamadığım sadece gelen yorumları okumakla yetinebildim bugüne kadar. Ama bu arada pasta ve kurabiye işlerine ara vermedim, tam gaz devam...Öyle keyif aldığım siparişler oldu ki, hepsini sırayla sizlerle paylaşmak istiyorum...
     Eee bu yaştan sonra bünye öğrencilik olayını kaldırmıyo, üstüne de siparişler, çocukların okul derken zavallı blogum kokoş kızın elinde rehin kaldı:-))
     Neyse ki bugün tatil :-)))fırsat bu fırsat iki satır çızıktırayım dedim ben de...
     Nerelerdeydim faslı geçip pastaya gelmek istiyorum artık... Bu papatyalarla dolu pasta Ziraat Bankasında çalışan Nursen   Hanım'a iş arkadaşlarının doğumgünü süprizi... Ve bunlar da kurabiyeleri...Nursen Hanım'a nice mutlu yıllar diliyorum...
      Benim sağım solum belli olmaz, belki o zamana kadar bir post daha yayınlamaya fırsatım olmaz diye şimdiden sizlerle paylaşmak istediğim bir duyurum var;
8 Mayıs 2009 Cuma günü Saat 11.00-16.00 arasında Ankara Sheraton Hotel & Convention Centre Sergi Salonunda Çocuk Sevenler Derneği'nin düzenlediği Uluslararası Kermese katılıyorum.
Sevgili arkadaşım Gülru ile birlikte ben pasta ve kurabiyelerim ile Gülru muhteşem patchwork çalışmalarıyla hepinizi kermesimize bekliyoruz...

5 Nisan 2009 Pazar

KOKOŞ KIZ PASTASI-1

Güneşli, güzel bir Ankara sabahından hekese merhaba...Bu sabah gayet keyifliyim...Sebebi ben bu satırları yazarken penceremde bana eşlik eden kuş sesleri mi, kafamı çevirdiğimde gördüğüm bahar çiçekleri mi yoksa hala pazar günü ikizanneleriyle geçirdiğim harika saatlerin etkisindemiyim bilemiyorum, ama beni sebepten çok sonuç ilgilendiriyor, keyfim yerinde...
Baharın gelişi oldum olası keyiflendiri beni, hele o yeni açan tazecik pırıl pırıl yapraklar, özellikle söğüt ağacının yapraklanışını çok severim... Böyle güzel bir bahar havasında pazar günü ikizanneleri ile pazar kahvaltısı yaptık, çoluk çombalak...Düşünün ki 14-15 ikiz ailesi, çocuklar, bir kaç anneanne, dede...Gittiğimiz yerin tamamına yakınını biz doldurmuştuk, bizden olmayanlar da neye uğradıklarını şaşırdılar zaten...şaka değil, 14 aile irili ufaklı 28 çocuk ediyor :-)))) ve emin olun ikiz annebabası olmayan insanlar için bu dehşet bir tablo:-)))))))))) ama bizler o kadar kanıksamışız ki, havada elden ele geçen bebekler, kucaklarda 2 şer bazen üçer çocuklar, o arada tam gaz muhabbet eden anneler...Lafın özü çevremizdeki diğer insanları bilemem ama bizler çok eğlendik, gerçekten çok güzel bir gündü...

Eveet gelelim bu haftanın pastasına...Bu pasta daha önce Barbie pastasını yayınladığım kokoş kızımız Nehir Ece'nin ikinci pastası.Nehir Ece gibi arkadaşları da süse meraklı minik hanımlar olunca pastanın süsleri bir anda batan geminin malları misali saldırıya uğramış, en çok da makyaj çantasını sen yiycen, ben yiycem didişmesi yaşanmış:-))) Partinin tek erkek misafiri yine farkını koymuş ortaya; makyaj malzemeleri delikanlıyı bozar ya, o da şeker hamurundan üstünde mesaj yazan plakayı kapmak istemiş, Nehir Ece'nin annesi Özgür hanım kıvrak bir hamleyle kapmış isimliği, hatıra diye saklayacak ya kadıncağız "o yenmiyor" demiş. Zamane çocuğu kandırmask kolay mı " makyaj malzemeleri bile yeniyor da bu niye yenmesin, inanmadım yaaa, hadi neysee"...Yeni nesil cin gibi maşallah :-))))
Nehir Ece'ye nice mutlu, bol gülümsemeli yıllar...

31 Mart 2009 Salı

ÇİKOLATA TOPLARI (TRUFFLE)

Geçen ramazandan beri sırasını bekleyen çikolata topları cumartesi günü tekrar görücüye çıkıp da tarifleri istenince bekleyişleri sona erdi. Ankaralı blogcu arkadaşlarımla her ay düzenli toplanıyoruz ama uzun zamandır evlerde yapılan gün olayına girmemiştim. Gün fikri çok sevdiğim ve birlikte vakit geçirmekten keyif aldığım arkadaşlardan gelince hayır diyemedim. İyi ki de dememişim. Çok keyifli bir cumartesi geçirdim. Ev ziyaretlerinde hazırlanmak ev sahibine eziyet haline gelebiliyor bazen. Ne hazırlayacağına karar vermek bile ayrı bir sorun oluyor. Ben de herkesin bir şeyler yapıp getirmesini önerdim ve böylece cumartesi günü hepimiz önceden kararlaştırdığımız şeyleri hazırlayıp götürdük...Yanıldınız benim yapmamı kararlaştırdığımız şey truffle değildi:-))) Benim payıma düşen haşhaşlı çörek oldu. (Tarifine buradan bakabilirsiniz)
Çikolata toplarını güne gelecek ufaklıklara sürpriz olarak yaptım. Minicik ellerde, yeni çıkmış pirinç tanesi dişlerle çikolata toplarını kemirişlerini seyretmek gerçekten çok keyifliydi. Lezzetli ve oldukça kalabalık soframızın resmini ne yazık ki yayınlayamıyorum, zira resimleri benim makinemle çekmemiştim ve çekilenler de henüz elime ulaşmadı.... Ve bir itiraf daha; başta da söylediğim gibi bu resimler ramazanda iftar yemeğine giderken hazırladığım çikolata toplarına ait...Diğerlerini çekmeye vaktim de olmadı zaten ( onlarda hindistan cevizlisi de vardı bunda yok...hoş ne farkedecek, o da to bu da top:-))) hop hop altın toop bundan başka oyuun yoook :-P
3 gün tatil yapınca insan sapıtıp toparlanamıyor böyle:-))) Seçim sonrası okullar tatil olunca ben de mecburi izin olayına girdim... Bu arada pazar gününden sonra bizim oralarda şalter indi, artık yaz saatine geçildi ve gün ışığından faydalanıyoruz ama diğer yerlerde ve genelde değişim olmadı malesef. Ben de diyorum ki terk-i diyar edip şöyle aydınlık, bol güneşli kıyı şehirlerinden hatta kasabalarından birine mi yerleşsem...
Az kaldı tarifi yazmayı unutuyordum:-)))))
Çikolata toplarını yapmak için kurutulmuş, robottan geçirilmiş kek parçalarına ihtiyaç var. Ben şekil vermek için traşladığım pandispanyaları, artan kek dilimlerini (bazen özellikle bir kaç dilimi ayırıyorum) açıkta bırakıp kurumalarını sağlıyorum. Sonra da bunları robottan geçirip un haline getiriyorum, bu şekilde buzdolabı poşetine koyarak buzlukta uzun süre saklayabilir, lazım olduğunda çözülme sorunu olmadan hemen kullanabilirsiniz.
Malzemeler;
200 ml süt kreması
120 gr. sütlü çikolata
80 gr. bitter çikolata
2,5 su bardağı robottan geçirilip un haline getirilmiş kek
üzeri için, kakao, file badem, fındık, hindistan cevizi veya dekor şekeri
Kremayı kaynatmadan ısıtıyoruz. Ufak parçalara ayırdığımız çikolataların üzerine sıcak kremayı döküyoruz.Ara ara karıştırarak çikolatayı eritiyoruz. İçine robottan geçirilmiş kek parçalarını da ilave edip karıştırıyoruz. 1 saat kadar dolapta beklettikten sonra ceviz büyüklüğünde toplar yuvarlayıp isteğe göre hindistancevizi, kakao, fındık vs. buluyoruz, afiyetle birer ikişer götürüyoruz...
Afiyetler olsuuun.

26 Mart 2009 Perşembe

MANDALİNALI YOĞURT ÇORBASI

Ankara'nın havası bu son günlerde pek bi karmaşık; güneşli bir sabaha uyanıp bir anda lapa lapa yağan karı seyrederken bulabiliyorsunuz kendinizi. Bir anda bir rüzgar bir yağmur, ortalık kasıp kavruluyor, 2 saat sonra yerler kupkuru...Sususzluk belasından yağışın bol olmasına seviniyoruz elbette...Neyse bu hafta sonu Ankara'nın karmaşası da son bulacak inşallah...Ankaralı günü birlik ışıklı günlere kanmayacak, o ışığın şalteri indiğinde etrafın karanlığa gömüleceğinin bilinciyle yüzünü gerçek aydınlığa, güneşin ışınlarına gönecek...
Hala içimizin ısınmasına ihtiyaç varken bir kış çorbası tarifi vermek istedim.Aslında besleyici değeri yüksek, farklı yörelerde farklı çeşitleri yapılan bu yoğurt çorbasının benzerini bazı yörelerde soğuk olarak tüketiyorlar . Ben kendimce bazı eklemeler, değişiklikler yaparak böyle bir çorba hazırladım ve kesinlikle tavsiye ediyorum.
Tarifteki mandalina evde limonun bulunmadığı bir gün, bir Sibel klasiği olarak "evde ne var? içine başka ne katsam?" şeklinde ortaya çıktı:-))) Limondan çok daha hoş bir tat verdiğini söyleyebilirim.

Malzemeler;
½ su bardağı haşlanmış nohut
3 yemek kaşığı haşlanmış yarma
2 yemek kaşığı un
1 yumurta sarısı
1 mandalina ( dilerseniz yarım limon da kullanabilirsiniz)
2 yemek kaşığı pirinç
5 yemek kaşığı yoğurt (tepeleme dolu)
Nane
2 yemek kaşığı tereyağ
tuz

Porselen bir kasede yumurta sarısı, un ve 1 mandalinanın suyu ile çırpılır, yoğurt ilave edilir ve karışım boza kıvamına getirilir. Diğer tarafta tencereye 1 lt. kaynar su konur, pirinçler haşlanır. Haşlanan pirinçlere yoğurtlu karışım azar azar ve hızlı karıştırılarak ilave edilir. Ayrı bir kapta haşlanmış olan nohut ve yarma da ilave edildikten sonra 10 dak. daha kaynatılır. Çorba ocaktan alınmadan önce tereyağında nane kızdırılarak üzerine dökülür ve karıştırılır.
Afiyet olsun.

17 Mart 2009 Salı

BARBIE BEBEK PASTASI-3

Özgür Hanım ve Altuğ beyin 5 yaşına girecek minik kızları Nehir Ece için hazırladığım Barbie bebek pastasıyla yeniden merhaba...Altuğ Bey kızının ille de Barbie bebek pastası istediğini ama davetli sayısının kalabalık olduğunu söylediğinde 2 ayrı pasta yapmaya karar verdik. Bu pasta birincisi, diğeri süse pek meraklı olan Nehir Ece için kokoş kız pastası olarak yapıldı, o pastayı da önümüzdeki günlerde yayımlayacağım.
Barbie pasta olur da prenses kurabiyeler olmaz mı?.. Elbette onlar da doğumgününde yerlerini aldılar...
Geri bildirimler benim için çok önemli. Nehir Ece'nin annesi de beni arayıp memnuniyetlerini dile getirince yine ağzım kulaklarımda fiyonk oldu:-))) Ama sadece bu değildi beni güldüren... Doğumgününe katılanlardan biri de arkadaşım Sedef ve oğlu idi. Sedef'in oğlu partinin tek erkek çocuğu imiş... Pasta kesilirken "ben pastanın peyaz kısmından alayım, pembe beni bozar" demiş:-))) Tahmin edileceği üzere kurabiyelerin de beyaz olanlarından yemiş...Ve artık klasikleşen soru kızlardan gelmiş; "bu bebeğin saçları da yeniyo muuu?..." Pamuk helvaya benzettiler sanırım:-))) Saçları yiyemeyen kızlar tokayı ve takıları kapışmışlar...
Pastanın doğumgününün eğlenceli bir kısmını oluşturması, sadece damakta değil hatıralarda da bir tat bırakması ne hoş...
Nehir Ece'ye mutlu ve uzun bir ömür diliyorum...

12 Mart 2009 Perşembe

DERİN PASTA

Pastanın adına bakıp bu nasıl pasta diye merak ettiniz değil mi:-)))) Pastamıza adını veren şekli değil, pastanın sahibi minik hanımefendi:-) Bu seferki bir yaş pastamız minik Derin'in pastası...


Araya bi defne yaprağı bir et şeklinde bir pasta bir tarif devam ediyorum:-))))
Derin'in annesi Nuray Hanım doğum günü süslemelerinin nazar boncuklu olacağını, pastanın da bu temaya uygun ama abartısız, sade ve şık bir pasta olmasını istedi ...Ve ortaya bu pasta çıktı...

Uğurböcekleriyle aynı güne yetişmesi gerektiğinden oldukça yorucu ve telaşlı bir haftasonu yaşadım...Yetişecek mi, ay simi fazla mı oldu, bunu bırak öbürüne devam et...Hatta kurabiyelerin bazılarını Nazım'a paketlettim de adamcağız kurdeleleri biraz aşağıdan bağladı diye söylendim durdum...Sen misin o kadar titizlenen...Yazıda bir sorun farkettiniz mi?...Evet ...o koşturmaca içinde yok fiyonk oraya mı buraya mı derken harflerden birini koymamışım:-(( Birthday olmuş birtday... Allahtan Birdday yazmamışım hehehee...Nazar bu nazar...Neyse ki Nuray Hanım pastayı o kadar beğenmiş ki bu gözünden kaçtı sanırım, övgü ve beğeni dolu cümleler dışında birşey demedi ( belki de kibarlığından açık etmemiştir, bilmiyorum:-))))

Bunlar da Derin'in doğum gününe gelen misafirler için hazırladığım kurabiyeler...Derin'e ailesiyle birlikte mutlu ve uzun bir yaşam diliyorum.

7 Mart 2009 Cumartesi

TAHİNLİ KABAK TATLISI

Uzun zamandır pastalar alemine dalıp tarif yayınlamayı ihmal ettim, öyle ki bir sürü resim birikmiş ama bazılarını nasıl yaptığımı bile unutmuşum:-)) Mecburen yeniden yapıp yaparken de miktarları not etmem gerekecek...
Eveett sıradaki pastalar biraz bekleye dursun araya bir iki tarif sıkıştırayım diyorum, zira bu blogu açarkenki düşüncem kızıma tariflerimi arşiv olarak hazırlamaktı...Ama şekerhamuru ve onun sınır tanımaz dünyası öyle bir içine çekti ki bir daldım pasta dünyasına çıkarabilene aşkolsun...

Aslında uzuuun uzun yazmak istiyorum ama "anne o nasıl" "anne bu nedir" "anneee testim bittiiii..."diye habire yanıma gelen sıpalar yüzünden kafayı toparlayamıyorum ki... Ha bire yeni testler verip başımdan gönderiyorum, bu sefer de çözemedikleri sorularla geliyorlar...Ya biz küçükken hep annemlere tabii yaşadık...onlar gazinoya giderdi, biz birleştirilmiş sandalyelerde uyurduk...onlar haftasonu programı yapardı, biz dertop olur peşlerinden...Ödev varmış, sınav varmış, kimse bize göre program yapmazdı...Evden hiç misafir eksik olmazdı, "ödevin varsa geç odana yap, sınavın varsa geç çalış..." Buna rağmen övünmek gibi olmasın :-P gayet de başarılı bir öğrenciydim...Günler geçti...büyüdük...biz de anne baba olduk... Hahaayyt artık ben kendi programımı yapacağım derken... bekle yaparsın...şimdi de çocuklara tabii yaşıyoruz...Yok sınavları, yok ödevleri, bi de performans görevleri...Ya biz ne zaman kendi hayatımızı yaşayacağız, bilen varsa söylesin...Sınav haftası geldi ya, yazımı bile rahat yazamıyorum hale bak, OKS annelerine dönmüşüm...Kaptırıp araya bir iki türkçe veya fen sorusu karıştırmadan tarifimi vermeye geçsem iyi olacak...

Kış boyu rahatlıkla bulup pişirebileceğiniz, vitamin ve mineral deposu, özellikle içerdiği hatırı sayılır derecede C vitamini ve betakaroten ile lezzetinin yanı sıra hastalıklara karşı koruyucu olan balkabağından iki tarif.

İlk tarif çoğumuzun bildiği kabak tatlısı. Bir çok tatlının içinde az da olsa un veya glüten içeren malzemeler bulunduğundan çölyak rahatsızlığı olanlar için bu tatlı biçilmiş kaftan... Çölyak bir ince barsak alerjisidir. Bu alerji; buğday, arpa, yulaf, çavdar gibi tahılların içinde bulunan glüten ismi verilen proteine karşı ince bağırsağın ömür boyu sürecek bir hassasiyet göstermesi olarak tanımlanır.Kabak tatlısını pişirirken bazı noktalara dikkat etmek lezzetini artıracaktır. Çoğunlukla göz kararı ölçülerle hazırlanan bu tatlı için iki farklı ölçü vereceğim;
1,5 kg balkabağı
250 gr. toz şeker

veya daha az pişirmek isteyenler için

800 gr. balkabağı
8 yemek kaşığı tozşeker.
Üzeri için tahin ve ceviz.

Balkabağının kabuğu soyularak en fazla 2 parmak kalınlığında dilimlenir ( artık bir çok markette hazır soyulmuş ve dilimlenmiş olarak da satılmakta). Çelik bir tencerenin dibine en kalın olanlardan 1 sıra kabak döşenir, üzerine kabakların üzerini tamamen örtecek şekilde şeker serpilir sonra bir kat daha kabak dizilir ve bu işlem kabaklar bitene kadar tekrarlanır. Tencerenin kapağı kapalı olarak kısık ateşte 1 saat kadar pişirilir. Arada suyu kontrol edilir (su ilave etmeden pişirilir, suyu azalırken hala pişmemişse biraz daha şeker ilave edilebilir) Kabaklar fazla su salmışsa son 10 dak. kapak açık olarak pişirilir. Pişen kabaklar soğuyana kadar tencerede bırakılır. Servisten önce üzerine tahin ve dövülmüş ceviz serpilir. Özellikle kavrulmuş tahin kabağın tadına çok yakışır ve eşsiz bir lezzet katar.

Alternatif tarifimiz ise pasta sevenler için; özellikle kabak tatlısı pişirirken fazla pişip kabakların dağılması durumunda bu tarife geçiş yapılabilir.
Bunun için önce kabakları kabak tatlısı yapacak şekilde pişiriyoruz. Daha sonra pişen kabakları bir çatal yardımıyla ezerek içine bir bardak süt ile çırparak hazırlanmış krem şanti, 1 paket ufalanmış pötibör bisküviyi ilave ediyoruz. Karışımı borcama yayarak buzdolabında bir saat kadar bekletiyoruz. Üzerini süsleyerek servis ediyoruz.
Afiyet olsun...

2 Mart 2009 Pazartesi

MAKYAJ ÇANTASI PASTASI

Yine bir doğumgünü, yeni bir pasta ile merhaba...Bu pastayı sevgili arkdaşım Gülru'nun doğum günü için hazırladım...Üstünüze afiyet biraz kokoştur da kendisi (Gülru sen dedin valla, ben demiyorum:-P) ben de olsa olsa böyle bir pasta yakışır ona diye kolları sıvadım...
Doğumgünü cumartesi idi ve biz 7 ikiz annesi bir güzel kurtlarımız döktük o gece...Meğer ne çok kurtlanmışız:-))))

Pasta gecenin sürpriziydi. Şekilde görüldüğü üzere eğlenirken çocuklarımızı aratmadık...Şekerden makyaj malzemeleriyle makyaj yapılan tahmin edildiği üzere doğumgünü çocuğumuz Gülru...başındaki duvağa bakıp, düğün mü doğumgünü mü diye tereddüde düştüğünüzü biliyorum...Hemen açıklayayım; yan masamızda bir düzine genç kız bekarlığa veda partisi veriyorlardı. Düşünün bir kere, bir yanda bi tomar ikiz annesi, bir yanda bekarlığa veda partisi...Kızlar için talihsiz bir durumdu şüphesiz...Özellikle gelin adayı için:-))) "bak iyi düşün" "delirdin mi zorun ne bu yaşta""sonra bu şekle dönüşüyorsun işte..." şeklinde verilen abla tavsiyelerinden sonra sanırım biraz aklı karıştı...Gelinin nedimelerinin başında bu duvaklardan vardı, bizimkiler durur mu, biz de isteriz diye tutturdular, sonunda kızlar fazla olan duvakları bize verdiler...Haydiiii ...hooop...eller havaya....Oohhh bir güzel eğlendik
Gülrucuğum birbirinden keyifli nice seneler dilerim sana...
Bu arada pastalarla ilgili oluşan komik dialogları da sizinle paylaşmak istiyorum...
Nazım için yaptığım doğum günü pastası; buz kovasında şampanya pastası...Pastayı yeni yapmışım, daha yayınlamamışım, arkadaşlarıma gösteriyorum..merak var tabi bakalım ne diyecekler, beğenecekler mi... Arada konuya uzak olanlara da denk gelebiliyor insan...
-Bak Nazım'ın doğum günü için ne yaptım
-...
-Nasıl olmuş?
-Güzel...pasta nerde?
-İşte ya, buz kovası...
-Kovanın içine mi koydun pastayı (hoppalaaa)
-Yok yaa, pasta buz kovası işte
-hıııı ?!...
-Bak, o gördüğün buz kovası aslında pasta, içi pasta yani, pastayı buz kovası şeklinde yaptım (ya nasıl anlatılır ki başka)
-Ha anladııım, şişeyi de pastanın içine mi soktun?
-?...(imdaaaaaaaat)
Aynı arkadaş bu pastayı da gördü (tabi başka bir arkadaşla bakarken, yoksa kendime eziyet için ben göstermedim...) Bu sefer biraz daha temkinli, ama dayanamayıp yine sordu; o kalemler de yeniyo mu?...
Sanırım Ankara henüz bu tür pastalara hazır değil :-P

22 Şubat 2009 Pazar

BUZ KOVASINDA ŞAMPANYA PASTASI

Yeni bir haftaya başlarken sizleri bir şişe şampanya ile selamlıyorum:-)))
Cumartesi günü sevgili eşim Nazım'ın doğumgünü idi. Geçen sene ona güllerle dolu bir pasta yapmıştım (geçen sene yaptığım pastaya buradan bakabilirsiniz.) Bir de şiir döşenmiştim...Ama bu sene şiir yok, çünkü vakit yok:-))))

Oldukça yoğun bir hafta sonu olmasına rağmen araya bir pasta da onun için sıkıştırı verdim. Bu işe en çok da çocuklar sevindi...
Bu da oğlumun kendi yorumuyla, kendi ışıklandırmasıyla çektiği fotoğraf:-)) onu kıramadım... oğluşum fotoğrafın yayında:-)))

Doğum günün kutlu olsun aşkım, iyi ki varsın, iyi ki bizimlesin...SENİ ÇOK SEVİYORUZ.