26 Haziran 2009 Cuma

BİR İSTANBUL MASALI VE CUPCAKE İNEKLERİ


İşte geldim burdayııımmm. Hemen yazarım dediğim yazı bile 5 gün rötar yaptı, neyse yine de ilerleme var :-)) Bu sevimli ineklerin hikayesine geçmeden önce İstanbul masalını anlatmak istiyorum...Geçtiğimiz pazar günü, yani babalar gününde Ankaralı ikizannesi kankilerimle masal gibi bir gün geçirdim İstanbul'da... Çocukları "al en güzel hediyen" diye babalara bırakarak bizleri biraraya getiren ikizanneleriyiz.biz sitesinin 2. doğum günü kutlamasına katıldık... Gidişimize iki gün kala klasik olarak ne giysek muhabbeti başladı...O kadar kursa gittim, bi işe yarasın değil mi, hop bi t-shirt tasarladım, kızlara sundum...çok hızlı bir organize durumu ve sevgili Gamzeciğimin üstün performansı sayesinde t-shirtler alındı, baskıyı yapacak yerle çok sıkı pazarlık yapıldı, hatta adam doğduğuna pişman edilerek fiyat yarıya indirildi ve t-shirtlerimiz bir gün içinde hazır oldu... Sabahın beşinde döküldük yollara, artık kronikleşmeye başlayan uykusuzluğum yine iş başında olduğundan gözümü kırpmaya fırsat bulamadan kendimi Havaşta buldum... Öznur'u Havaşa getiren taksi tutturdu havaalanına sizi 40 Tl 'ye götürürüm ben diye, yok diyoruz adam gitmiyor, sonunda pes edip "bir taksi daha ayarla da gidelim" diyoruz. Havaalanına geldiğimizde öğreniyoruz ki adam diğer taksiye 50 Tl. demiş..."yanlış söylemişim deyiver " falan dememize kalmadan adam "ben o şöförü tanımıyorum, size iyi yolculuklar" diyip gazlıyıveriyor. Bu ayrıntıyı neden anlattım...çünkü Öznur bunu kendine öyle dert etti ki, yakaladığına "ben sana taksiciyi anlatmışmıydım?" diye olayı anlatma derdinden dönüş yolunda ufak bir aksilik yaşadı:-))) Bunu birazdan anlatacağım...

İkizanneleri olarak her yolcuğuna sürü sepet çantayla çıkmaya alıştığımızdan bagajsız yolculuk hepimize tuhaf geldi...ama bu sayede check in işlemlerini beklemeden yaptırdık, gerçi bunda soyadımın payı da olmadı değil, hehehehe; Görevli bize kiosktan check in işemini yapmaya yardımcı oluyor ( ay nefret ettim kendi cümlemden valla,bu ne yaaa, gitti güzelim Türkçe...) Adam "bir soyadı söyler misiniz?" diyor, grubu bulacak... kızlardan biri söylüyor, bulamıyor...başka bir isim... yok yine bulamıyor...E bi de ben söyleyeyim diyorum... "hah" diyor adam heyecanla "bu ismi tanıyorum"...Kızların hepsi dönüp bana manidar bir bakış atıyor...eee hep "Erzincanlı mısınız?" diye soracak değiller ya:-)))) (aklıma gelmişken, bi tarihte hastanede kan aldırıyorum...adam dikkatimi iğneden çekmek için beni lafa tutuyor; "soyadınızı hatırladım, daha önce de gelmiş miydiniz?"... Allah diyorum arkasından klasik soru gelecek..."evet" diyorum "siz sormadan söyleyeyim Erzincanlı değilim, hep bunu sorarlar da"..." buna şükredin" diyor adam..."bana hep ne marka diye soruyorlar"... "?" ...meğer adamın soyadı "Araba" imiş) Neyse konuyu dağıtmayalım... Hava alanına geldik Öznur başladı "tuvalete gidelim"..."tuvalete gittiniz mi?.." Anaç tavuk gibi hepimizi tembihliyor...Kırım kongo keneleri gibi yapışık yaşadığı kızlarını evde bırakınca boşluktan bize sardı herhal diyoruz..."kızım alt tarafı 50 dakikalık yola gidiyoruz, bu ne telaş"... Meğer bi bildiği varmış, dönüş yolunda öğrendik:-)))... Biz güvenlikten geçtik, bekliyoruz Vildan bi türlü gelmiyo..."anam noluyo"..."yok bişey ya çantamda sprey var da" diyor..ben sanıyorum ki deodorant var, meğer eşinin arabasının gasp edilip ölümden dönmesinden sonra çantasında biber gazı taşımaya başlamış...Hah, şimdi hepimizi toplayıp götürecekler diye senaryolar kurmaya başlamıştım ki sorun çıkmadan uçağa biniverdik...Sonunda sağ sağlım ulaştık İstanbul'a...Bu arada çoluksuz çocuksuz tam ipini koparmış vaziyette sonu gelmeyen kıkırdamalarımızdan herkesin bize baktığını söylememe gerek yok sanırım...ama kim takar... Süerciğimin ayarladığı shuttle hizmeti sayesinde kutlamanın yapılacağı İstinye Meyyali Restorant'a sorunsuz ulaştık (aha bedavadan reklam da yaptım) Kapıdan girdik...Aaaa hoşşgeldiinizzz falan derken birden "çıkın dışarı, çıkın, çıkın" dediler...Hoppala noluyo yaaa?...Vildan yine ne çıktı çantandan?... "diğer kapıdan girin, o kadar süsledik girişi" diyorlar...Diğer kapıdan girip, doğru tuvalete gidiyoruz, bir örnek t-shirtleri giyiyoruz...
Burçak bombayı patlatıp bizi yine kopartıyor "Ege bugün biraz gergin":-)))) ve Ankara çıkartması başlıyor... 2 dakika önce farklı kıyafetlerle görenler şimdi bir örnek halimizi görünce şaşkınlık içinde...Ankara'dan 8 kişi gitmişiz, orda çocuklar hariç yaklaşık 100 kişi var ama sanki bi tek bizim sesimiz çıkıyor, kahkahalar tam gaz devam ediyor... Öyle çok fotoğraf çektiriyoruz ki, biri adımızı söylese hemen dönüp direk sırıtarak poz veriyoruz... Korkarım İstanbullu ikizbabaları hanımlarını bi daha bizimle görüştürmeyecek:-)))
Yemek, oyunlar, turnuvalar derken güne damgamızı vurarak ayrıldık ordan... İstinye Park'tan evde bıraktığımız kuzucuklarımıza hediyeler aldık ( vicdan mı yaptık biraz nee) Shuttle saatine kadar Kireçburnu'nda güzelce biralarımız yudumladık, midyemizi, kalamarımızı yedik, misler gibi deniz havasını içimize depoladık, üzerimizdeki t-shirtlerle ilgili meraklı soruları yanıtladık ( tesadüfe bak ki, bir ikiz eşi, 2 ikiz annesi ile karşılaştık), "ben de beşiz babasıyım" gibi laf atanları duymazdan geldik, güldük, eğlendik... sonunda havaalanına geldik...
Sevgili Pınar bizi yolcu etmeye gelmişti, bir yandan ona olanları anlatıyoruz, bir yandan kahkahalarımız ortalığı çınlatıyor... bir ara bi baktım arka masada bir adam ağzı açık bizi dinliyor, ama ağzı açık dediysem mecazi anlamda değil, harbiden ağzı açık:-))) (Aslında resmini de çektim ama yayımlamayı doğru bulmadım) arada söylediklerimize refleks olarak sırıtarak tepki veriyor, kendini o kadar kaptırmış yani... artık gülmeden iki laf edemeyecek haldeyiz...uçak saatine 15 dakika kalmış...masadan kalktık ama hala gülüyoruz. Öznur " ay ben Pınar'a taksiciyi anlatmış mıydım?" dedi ve ne olduysa o anda kopan kahkahada oldu...meğer boşuna sorup durmuyormuş tuvalete gitiniz mi diye...( bi dahaki sefere sana hasta bezi bağlamayan ne olsun:-)))

Bi yandan gülüyoruz bi yandan koşturuyoruz, biz güvenlikten geçtik...Kadın güvenlikçi Öznur'u kontrol edecek, Öznur keklik gibi sekiyor, Öznur önde sekiyor kadın arkada, biz gülmekten yarılmış haldeyiz...Sonunda durumu söyledik de kadın Öznur'u bıraktı, O da son sürat tuvalete daldı...Çıktığında Öznur gurur yaptı "yok, yok... ben arada bişey saklıyorum sandı, kendimi tekrar aratacağım" diye tutturdu... sen misin aratmak isteyen... ikinci güvenlik kontrol noktasında alet Öznur'un arkasında öttü..."arka cebinizde ne var?" dedi kadın... "ıslak mendil" diyerek biraz mahçup biraz şaşkın arka cebinden bir mendil paketi çıkardı Öznur (bazı ıslak mendillerin içindeki folyo havaalanında ötüyo, bilginize:-))

Bi yanda ya öten ya güvenlikten seke seke kaçan Öznur, diğer yanda çantasından çıkan törpüye el konan Gülru, Vildan zaten cepanelik... kahkahaları salonda çınlayan Gamzeyle Burçak... ben bunları tanımıyom deme şansın yok, kızılay giydirmiş misali hepimizde ikizannesiyim yazan t-shirtler...zaten ben de gülmekten iki büklüm durumdayım...boşuna koymadık o dikkat işaretini arkaya...Uçakta bu sefer Gamze kopartıyor bizi "ya Sibel motordan bi ses geliyo, di mi?" ..." evet güzelim ya, sen bi inip açıver kaputu bi zahmet, bak bakalım sorun neymiş;?..."
38 saat uykusuzluğa rağmen Ankara'ya indiğimde cin gibiydim...Hayatımın en güzel en eğlenceli günlerinden biriydi...Uzun lafın kısası (kısası buysa uzunu ne olur Allah bilir) "İstanbul'a gitmek bahane bu grupla her yer şahane...Canım dostlarım sizinle her yere, her şeye gözüm kapalı varım, sizi çok seviyorum, iyi ki hayatımdasınız..." Amaa daha da Davos'a gitmem bu böyle biline:-)))
Bu ineklerin konuyla ne alakası var derseniz, kel alakası var:-))) Bu inekcikler sevgili Pınar'ın iş yerinden arkadaşı Nesligül Hanım için yapıldı. Nesligül Hanım arkadaşlarına böyle inekli cupcake resimleri gösterip "bana bunlardan doğum günümde yaptırmazsanız küserim "demiş, onlar da benden rica ettiler...Nesligül hanımın isteği üzerine de yayımlanma önceliğini aldılar... İnanılmaz keyif aldığım bir çalışma oldu, öyle ki, her ineğe ağız yapıp sırıtır hale getirdiğimde ben de şöyle karşıdan bakıp ona sırıttım:-))) Bu cupcakeler Nesligül hanım tarfından kimselere yedirtilmeden, kızının bugün kutlanacak olan doğum gününde cupcake standında boy gösterecekmiş...Bu gün Nesligül Hanım'ın kızı Zeynep'in Winni the Pooh temalı ilk yaşgünü pastasını hazırladım, ben yazımı yazana kadar Pınar blogunda yayımlamış bile resmini:-)))yakında ben de ayrıntılı resimleriyle sizlerle paylaşacağım... Şimdi motor takıp, mutfağa dönüp ablamların evlilik yıldönümü pastasını hazırlamam gerek... (Gamze bi el atıver, sen motordan anlarsın:-)))
Son olarak bazı aksiliklerden dolayı yayımlamakta çok geciktiğim kahve, kitap, çikolata etkinliği ve hediyeleşme etkinliğinde gönderdikleri zarif hediyeler için arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum...


Hepinize boool kahkahalı günler...

19 Haziran 2009 Cuma

BİKİNİ KURABİYELER

Nerden başlasaaammm ...nasıl anlatsaaam... ah keşke ardından da Bodrum Bodruuum diyebilseemm...Acayip tatilim gelmiş durumda ama gidemiyorum....Bi dolu tarif ve resim birikti, aslında şöyle vakti geçmeden bir güzel zeytinyağlı enginar döktürmekti niyetim ama madem tatile gidemiyorum bari tatil kokulu kurabiyelerimi yayımlayayım dedim...Ama önce bunca zamandır nerelerdeydim, neden yoktum...Aslında vardım ama çoktum...Ne çok ama demişim yaa...Tanrım şu sıyırma modundan çıkart da doğru düzgün anlatabileyim..
Daha önceki postlarda belirttiğim üzerebir süredir bir kursa devam ediyordum, hatta kursta öğrendiğimiz bir animasyon karakterini tasarlayıp sizlerle paylaşmayı bile planlıyordum... belki sonra... Nihayet kurs bitti...Artık 3D ( üç boyutlu) tasarım yapabiliyorum, proje çizebiliyorum, cici cici sunumlar hazırlayabiliyorum... Madalya mı taktılar? Hayır tabi ki, üstüne kursta olduğum zamanların acısını çıkartırcasına bir iş yüklediler ki sormayın gitsin...dinlenmek istiyoruuum beeeennnn.
Ama ne yalan söyleyeyim, sınav ve ödev telaşına, gece yarısından sonra hatırlanıp yapılan ödevlere, hergün hammal gibi laptopu yüklenmeye rağmen tekrar öğrenci moduna girmek, eski dostlukları pekiştirmek, yeni dostlar edinmek çok güzeldi...Bu arada okullar da kapandı, kurabiyelerim artık ortaokul öğrencisi oldular ( 8 yıl durumuna alışamadım, benim için ilkokul bitti, ortaokullu oldular) Sizlerden ayrı olduğum süre içine bir mezuniyet balosu (ve tabi ki hazırlıkları), ömür törpüsü bir badana boya işi (sonrasındaki temizlik faslı ve temizlikçi kadının kazığı başlıbaşına bir yazı konusu) , ikizannelerini ağırlama (onlara hazırladığım resimli pasta da sırasını bekleyenler arasında) sığdırdım ve pazar günü de ikizanneleriyiz.biz grubunun ikinci doğumgünü kutlamaları için İstanbul'a gidiyorum. Yoğunum yorgunum ama bişeyden de geri kalmıyorum...Tek üzüntüm aylar öncesinden yapılan organizasyon nedeniyle gidişimi bir gün öne alıp canım arkadaşım İlkerciğim için hazırlanan baby shower'a katılamayacak olmam:-((( Bulduğum ilk fırsatta sadece gezmek ve arkadaşlarımı görmek için İstanbul'a tekrar gideceğim...
Fırsat bulmuşken çenem düştü biliyorum ama (yine ama...) bazı arkadaşlarımın bloglarına girdiğimde bu sayfa açılamıyor benzeri bişeyler yazıp pat. kapanıyor. Hülya'nın ve İlker'in sayfaları da bunlardan ikisi...Sebebini ve çözümünü bilen bilmeyene öğretsin lütfen...
Gelelim kurabiyelereeee. Bu kurabiyeler İstanbul'daki ikizannesi arkadaşım Nurcan'ın doğum günü için hazırlandı ve benden önce İstanbul'a gidip Nurcan ile tanıştı. Nurcan kurabiyeleri istediğinde sadece renkli, çılgın bişeyler olsun ama bana sakın söyleme sürpriz olsun demişti...Rejimde olduğundan pasta almayacağını sadece kendisi için bu kurabiyeleri istediğini söyledi (anacım millet yaz geldi diye boğazını tutuyor, benim gibi obeze bağlamıyor, nolacak benim halim:-((( Nurcan'a sağlıklı ve formda nice yıllar diliyorum...

Nurcan kurabiyelerini çok beğendi, siz ne dersiniz?..

Not: bir sonraki yazı için günlerce beklemeyeceksiniz, söz... Sırada yayımlamak için heyecanlandığım bir sürü resim var... ;-)

1 Haziran 2009 Pazartesi

SÜPRİZ ESMER BOMBA PASTASI



Herkese merhabaaaa.Ne olacak benim halim böyle bilemiyorum, her seferinde blogumu ihmal ediyorum bi daha yazılarıma uzun ara vermeyeceğim diyorum...bi bakıyorum 20 gün geçmiş :-( Bu arada tarifler resimler birikmiş de birikmiş...Benim pastamı yayınlamamışsın diye sitem edenler, yeni tarif eklemiyorsun diye uyaranlar...Nasrettin Hoca misali herkes haklı...En çok da hepimizi üzüntüye boğan Prof.Dr. Türkan Saylan'ı kaybedişimizin ardından, 19 Mayıs Atatürk'ü anma Gençlik ve Spor Bayramımız için içimdekileri yazmaya fırsat bulamadığıma, özellikle "artık 19 Mayıs kutlanmayacakmış, bayramlar zaten tatil oldu artık, kutlamaya ne gerek var" deme cürretini gösterenlere sözlü olarak haddini bildirsem de bayramı bayram yapan tarihimiz ve ulu önderimizi anmak için iki satır yazı yazamadığıma yanıyorum...

Bu arada geçen postta belirttiğim panayıra da katıldım (dedim ya şeytan azapta gerek diye:-))) Ama bu sefer ki çok daha eğlenceli geçti, çoluk çocuk hem eğlendik hem satış yaptık, ama resimleri henüz bilgisayara aktarmadığımdan (ya şu günleri 36 saate bi çıkarsak hiç sorunun kalmayacak) hazırladıklarımın resimlerini şimdi yayınlayamıyorum malesef...

Bunları yazdım, kaydettim, dedim hediyelerimin resimlerini de yükleyeyim de öyle yayınlayayım...Akşam resimleri yüklemek için laoptop'u açayım dedim...demez olaydım...açtığım anda elektrik 2 saniyeliğine gidip geldi ve benim laptop da geri gelmeyecek şekilde gitti...açılmıyor...düzelir mi nasıl düzelir ne zaman düzelir, içindeki dosyaların hangileri, yoksa tamamı mı gitti bilmiyorum...zaten evde boya badana var ev kalk gidelim durumunda, 8 ayın çarşambası bir arada, sıyırmama az kaldı:-((
Bugün kursa geldim, arkadaşımın laptopundan ders arası bari bu postu yayınlayayım dedim...Offf offfff, dert çook ama yazmaya bile vakit yok...

Lafı biraz daha uzatırsam hiç bir işi yetiştiremeyeceğim, suçu yine saatlerin azlığına atacağım, iyisimi en kestirmesinden pastaya geçiş yapayım...

Bu pasta sevgili arkadaşım Öznur'un eşine süpriz doğum günü pastası. Önce "Buz Kovasında Şampanya Şişesi pastasını" istemişti Öznur ama sonra madem parti süpriz olacak pasta da süprizli, şöyle etine dolgun esmer bombalı olsun dedik ve bu pasta çıktı ortaya. Eh ortada bombalar falan olunca ufak çaplı bir uyarı da gerekiyordu, Öznur sarışın olduğu için pastanın plakasına da "Sarışın istersen evde var, esmeri ancak pastada görürsün :-)" yazdım...

Pasta, evde eşaofmanla oturuken tüm davetlileri karşısında gören Yusuf Bey kadar misafirler için de süpriz olmuş...Gülru'nun eşinin "Sibel'e modelliği sen mi yaptın?" sorusu ise Gülru için akşama damgasını vuran cümle oldu sanırım:-)))) Açıklıyorum; yaptığım modelin gerçek kişilerle bağlantısı olmayıp, sadece hayal üründür:-)))))
Yusuf Bey'e nice seneler diliyorum...

11 Mayıs 2009 Pazartesi

BİR KERMES BÖYLE GEÇTİ

Yeni bir haftada hepinize merhaba…Öncelikle gecikmeli olarak da olsa tüm annelerin anneler gününü kutlamak istiyorum. Bu kalpler tüm annelere...

Geçen hafta öyle yoğun ve öyle trajikomik bir haftaydı ki nerden başlasam bilemiyorum… Şöyle konudan konuya da atlayasım var, bu yazı nasıl sona ulaşacak bilmiyorum, hadi hayırlısı J Geçen hafta Ankara Sheraton Hotel'de Çocuk Sevenler Derneği'nin düzenlediği bir kermese katılacağımı duyurmuştum…


Her şey puslu bir Ankara sabahında bu kermesin hazırlıkları ile başladı, o sabah Sibel arabasıyla Kızılay’a gitme gafletinde bulundu, zaten zaman kısıtlı olduğundan kırmızı renklendirmeyle vakit kaybetmemek için önce gidip kırmızı şeker hamuru aldı ama Kızılay’a geldiğinde hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde park yeri sorunuyla karşılaştı… (orta okul yıllarımda polisiye roman yazmaya heveslenmiştim, o zamandan bilinç altımda kalmış cümleler fırsat bulunca fırtlayıverdi sanırsam J) Tunus Caddesinde yolun kenarına bir dizi araç park etmiş, önlerinde de bir yer boş…ohhh bir güzel park ettim oraya…Gittim, saçımı boyattım, alacaklarımı aldım, ablamla öğle yemeği yedim, artık eve gidip kermes hazırlıklarına başlayacağım…Her zaman çantamın içinde bir saat aranıp bulamadığım anahtarlarla vakit kaybetmeyeyim diye yürürken yolda aran taran anahtarlarımı buldum elimde sallaya sallaya park ettiğim yere geldim…Anahtar elimde ama araba yok!...Yanlış yere mi bakıyorum dedim ama yok…eminim…bir inşaatın önüne park etmiştim, inşaattaki vinç de nirengi noktam…Park ettiğim yerde bir araba var ama benim ki değil, tanrııım arabam çalınmış!...Bilin bakalım böyle bir durumda aklıma ilk gelen ne oldu…Normal insanlar çocukları okuldan nasıl alacağım…Arabam nasıl bulanacak falan diye düşünür...Ben ne düşündüm…Kırmızı şeker hamurum gittiiiiiii…Yuhh aklıma ilk gelen şey kırmızı şeker hamuru oldu valla…







İlk şoku atlatınca araba bulunana kadar nasıl zor durumda kalacağıma ayılıp çevre esnaftan olan biteni soruşturmaya başladım. Biri “Yarım saat önce ekipler gelip arabaları çektiler abla” dedi. Çekilenlerin yerine dizi dizi yenileri dizilmiş bile çoktan...Bu arada bu abla yenge laflarına da acayip sinir oluyorum, bizim kadar girifit akraba ilişkileri olan başka millet var mı acaba…Herkes birbirinin ablası, yengesi, amcası…



Daha anlatacak bir sürü enstantane var ben akraba ziyaretinde takıldım… Taksiciden öğrendiğime göre taaaaa Cebeci’ye çekmişler arabayı…Ankara’yı bilen mesafenin ne kadar uzun olduğunu bilir.


Mesafe uzun lafı kısaltalım, gidip arabayı almak eve gelmek dünyanın zamanını aldı, ödediğim ceza ve çekici masrafı da işin bonusu oldu. Bu moralle başladım hazırlanmaya…Aralara serpişmiş resimler de kermes içim hazırladıklarımdan örnekler…


Hazırlıkları böyle başlayan kermes normal geçer mi, geçmedi elbet… Ben kurabiye buketleri, cupcakeler hazırlamışım, anneler günü öncesi yaa, gelenler anneleri için alacaklar yaaa…Kermes hafta içi ve mesai saatlerinde olunca ziyaretçilerin kullandığı en gözde aksesuar da baston olduJ Hatta bir teyzem Amerika’ya torununa göndermek için kurabiye aldı benden…Ama müzik başlayınca o bastonlu teyzenin (akraba kervanına ben de katıldım) bastonunu sallaya sallaya bir oynayışı vardı, gençlere taş çıkartır. Önce makineme bir el attıysam da izni olmadan resmini yayınlamanın uygun olmayacağını düşündüğümden vazgeçtim…


Masanın önünden gelip geçenler şöyle bir gözucuyla bakıyor, ortim Gülru’nun patchworklerini incelerken kaçamak bakışlar atıyor, belli ki bişeye benzetemiyorlar...Ben devreye girip “ kurabiye bunlar” diyorum vee başlıyoruuuzz …

-kurabiye bunlar, buyrun…

-(gülümseyerek) a tabii, ama ben gerçeğine bakmıştım, bunlar imitasyon değil mi?...

-!?... (haydaaaaa) yoooo gerçek kurabiye…(kurabiyenin imitasyonu nasıl olur, hadi oldu, niye olur, kim napar imitasyon kurabiyeyi?... Ya sabır… Hadi anlamadın, ayıp değil günah değil, ne diye ben gerçeğine baktım diyosun, hadi dedin al gerçek işteeee…) Hani alasınız yoktur da sadece baktım da diyemezsiniz de "ben kırmızısına bakmıştım" dersiniz, kırmızı çıkarılınca "bunun fırfırlısı yok muydu", fırfırlısı da gelir, "ben kırmızı fırfırlı üzeri beyaz puantiyelisini istiyordum ama" dersiniz, "ondan kalmadı" cevabıyla bir oh cekip "hah o zaman ben gideyim, yokmuş" diyip kaçış durumları olur ya aynen öyle bi durum, sanki bakıp da almayınca azar işitecek...

Ardından bir anne kız yanaştı masaya, çikolata sepetini alıp burnuna götürdü, kokluyo…Bi yandan bakıyorum napıyo diye bi yandan gülme tuttu; geçenlerde satılması yasak olan bi maymun yakalamışlar petshop’ta, kafes içinde bizim daireye getirdiler, ordan hayvanat bahçesine götürecekler…Benim de yanım da fındık var, hesapta rejimdeyim ya ara öğün hesabı… kafesin yanında kuşlara yem verdikleri kaplardan takılı, maymun da bunların kenarına tünemiş oturuyor…5-10 tane fındığı attım kafese, kabın içine…Birini aldı önce burnuna götürüp kokladı, sonra kemirmeye başladı fındık küçülünce elinden düştü, şöyle bi baktı düşen fındığa, inip almaya tenezzül etmedi, daha çok var ya, yenisini aldı kaptan, onu da yemeden önce burnuna götürüp kokladı... sonra aynı ritüel birkaç kez tekrarlandı, her seferinde işini şansa bırakmayıp önce kokladı…uyarmıştım daldan dala atlayasım var, yazı uzun olacak diye, ama kadın çikolataları koklayınca aklıma bu olay geldiJ meğer sabun sanmış da ondan koklarmış… Türk halkı bu tip durumlarda tüm duyu organlarını itinayla kullanıyor. Bakmak, koklamak…bir de dokunma duyusunu kullanmaya engel olamayanlar var…

Jelatinin üzerinden kurabiyeleri mıncıklama eğiliminde olanlar… yahu kurabiye bunlar sünger değil ki vıck diye sıktıktan sonra eski halini alsın. Kurabiye iki parmak arasında sıkıştırılmak suretiyle test edilmez ki…Baktık olmayacak, bunlar yemelik, vallahi de gerçek billahi de gerçek, ye de bak falan yazmak gerekiyo, bari kurabiyelerin etrafına kocaman “Afiyet Olsun” yazıları koyalım dedik.


Sonunda bir bayan gelip “aa bunlardan Ankara’da da yapılıyo mu artık, ben İstanbul’da gördüm ama buralarda yok sanıyordum, ellerinize sağlık” dedi.


Sarılıp öpecektim kadını, derken annesinin çölyak hastalığı konusunda başladık muhabbete, tavsiyeler verdik…biz uzun uzun muhabbete dalmışken bi baktım bir kadın benim cupcakelerin birinin üzerindeki kalbi çekiştirip duruyo, sağa çekiyo olmuyo, sola çekiyo olmuyo…

Ben napıyor diye ağzım açık bakakalmışken kadının gözü bana ilişti. Göz kırparak napıyosun sen tarzı bi mimik attım…ay kadın şekerlik sanmış da kapağını açmaya çalışırmış meğer…Güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim…Ay diyorum ben Ankara daha hazır değil bunlara diye…İlker teklifin hala geçerliyse tası tarağı toplayıp İstanbul’a geliyorum ben yaaaaaaa...

Yeri gelmişken kermese gelerek desteğini esirgemeyen bizi yalnız bırakmayan canım ikizannelerim Vildan, Ferda, Burçak, Süer, Öznur ve Gamzeciğime, ablişkoma, yüreğimin anası Nurgülcüğüme ve gelemese de telefonla arayıp destek olan, mail atan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Sizi seviyorum, iyi ki varsınız…

Bu arada hafiften sıyırmış olmalıyım ki gelen yeni kermes tekliflerini acaba diyerek düşünüyorum hala, ne diyelim; şeytan azapta gerek…

1 Mayıs 2009 Cuma

PAPATYA TARLASI PASTASI -1

     Merhabalaaaaaaarrr. Blogumu her açışınızda karşınıza çıkan Kokoş Kız pastasından bööğ geldiğini biliyorum. Hatta kokoş kızlardan nefret etmeye bile başladınız değil mi:-))) Haklısınız valla...Nerdeyse bir aydır blogumu güncelleyemedim:-((( Hasta falan değildim şükür ama bir zaman ve yorgunluk sorunu olduğu kesin...
     Üç hafta kadar önce 3D tasarım kursuna başladım, arada meslekle ilgili de bişeyler yapmak lazım;-))) Eşimin kuzenleri kafa buluyor benle "biz seni mimar gelin diye aldık, alaylı aşçı çıktın" diye:-))))))
     Bu ne zamandır gitmek istediğim bir kurstu, yaptığınız tasarımın uygulandıktan sonraki halini çizebilmek ve sunabilmek gerçekten müthiş keyifli...üç boyutlu çizimle birlikte photoshop kursu da var. Tabii bu kurs da tamamen projede kullanılacak sunum teknikleri için gerekli. Bilin bakalım o kursta ben ne yapıyorum...Mimari projenin neresine ne yaparım, nasıl yaparım diye düşünmektense, bloguma koyacağım resimleri nasıl düzenlerim, yok ışık ayarı, yok yazı yazma... Hoca örnek bir fotoğraf açın diyor, hooop ben bi pasta resmi açıp onun üzerinde çalışıyorum çaktırmadan:-)))) Evde de çocuklarla babalarının resmi üzerinde tahmin edileceği üzere bizim için eğlenceli Nazım için pek de hayırlı olmayan denemeler yapıyoruz:-))))
      Kursun internet şifresini de ele geçirdim, arada maillerime falan da bakıyorum ama işi bloguma yazı yazmaya kadar abartamadığım sadece gelen yorumları okumakla yetinebildim bugüne kadar. Ama bu arada pasta ve kurabiye işlerine ara vermedim, tam gaz devam...Öyle keyif aldığım siparişler oldu ki, hepsini sırayla sizlerle paylaşmak istiyorum...
     Eee bu yaştan sonra bünye öğrencilik olayını kaldırmıyo, üstüne de siparişler, çocukların okul derken zavallı blogum kokoş kızın elinde rehin kaldı:-))
     Neyse ki bugün tatil :-)))fırsat bu fırsat iki satır çızıktırayım dedim ben de...
     Nerelerdeydim faslı geçip pastaya gelmek istiyorum artık... Bu papatyalarla dolu pasta Ziraat Bankasında çalışan Nursen   Hanım'a iş arkadaşlarının doğumgünü süprizi... Ve bunlar da kurabiyeleri...Nursen Hanım'a nice mutlu yıllar diliyorum...
      Benim sağım solum belli olmaz, belki o zamana kadar bir post daha yayınlamaya fırsatım olmaz diye şimdiden sizlerle paylaşmak istediğim bir duyurum var;
8 Mayıs 2009 Cuma günü Saat 11.00-16.00 arasında Ankara Sheraton Hotel & Convention Centre Sergi Salonunda Çocuk Sevenler Derneği'nin düzenlediği Uluslararası Kermese katılıyorum.
Sevgili arkadaşım Gülru ile birlikte ben pasta ve kurabiyelerim ile Gülru muhteşem patchwork çalışmalarıyla hepinizi kermesimize bekliyoruz...

5 Nisan 2009 Pazar

KOKOŞ KIZ PASTASI-1

Güneşli, güzel bir Ankara sabahından hekese merhaba...Bu sabah gayet keyifliyim...Sebebi ben bu satırları yazarken penceremde bana eşlik eden kuş sesleri mi, kafamı çevirdiğimde gördüğüm bahar çiçekleri mi yoksa hala pazar günü ikizanneleriyle geçirdiğim harika saatlerin etkisindemiyim bilemiyorum, ama beni sebepten çok sonuç ilgilendiriyor, keyfim yerinde...
Baharın gelişi oldum olası keyiflendiri beni, hele o yeni açan tazecik pırıl pırıl yapraklar, özellikle söğüt ağacının yapraklanışını çok severim... Böyle güzel bir bahar havasında pazar günü ikizanneleri ile pazar kahvaltısı yaptık, çoluk çombalak...Düşünün ki 14-15 ikiz ailesi, çocuklar, bir kaç anneanne, dede...Gittiğimiz yerin tamamına yakınını biz doldurmuştuk, bizden olmayanlar da neye uğradıklarını şaşırdılar zaten...şaka değil, 14 aile irili ufaklı 28 çocuk ediyor :-)))) ve emin olun ikiz annebabası olmayan insanlar için bu dehşet bir tablo:-)))))))))) ama bizler o kadar kanıksamışız ki, havada elden ele geçen bebekler, kucaklarda 2 şer bazen üçer çocuklar, o arada tam gaz muhabbet eden anneler...Lafın özü çevremizdeki diğer insanları bilemem ama bizler çok eğlendik, gerçekten çok güzel bir gündü...

Eveet gelelim bu haftanın pastasına...Bu pasta daha önce Barbie pastasını yayınladığım kokoş kızımız Nehir Ece'nin ikinci pastası.Nehir Ece gibi arkadaşları da süse meraklı minik hanımlar olunca pastanın süsleri bir anda batan geminin malları misali saldırıya uğramış, en çok da makyaj çantasını sen yiycen, ben yiycem didişmesi yaşanmış:-))) Partinin tek erkek misafiri yine farkını koymuş ortaya; makyaj malzemeleri delikanlıyı bozar ya, o da şeker hamurundan üstünde mesaj yazan plakayı kapmak istemiş, Nehir Ece'nin annesi Özgür hanım kıvrak bir hamleyle kapmış isimliği, hatıra diye saklayacak ya kadıncağız "o yenmiyor" demiş. Zamane çocuğu kandırmask kolay mı " makyaj malzemeleri bile yeniyor da bu niye yenmesin, inanmadım yaaa, hadi neysee"...Yeni nesil cin gibi maşallah :-))))
Nehir Ece'ye nice mutlu, bol gülümsemeli yıllar...

31 Mart 2009 Salı

ÇİKOLATA TOPLARI (TRUFFLE)

Geçen ramazandan beri sırasını bekleyen çikolata topları cumartesi günü tekrar görücüye çıkıp da tarifleri istenince bekleyişleri sona erdi. Ankaralı blogcu arkadaşlarımla her ay düzenli toplanıyoruz ama uzun zamandır evlerde yapılan gün olayına girmemiştim. Gün fikri çok sevdiğim ve birlikte vakit geçirmekten keyif aldığım arkadaşlardan gelince hayır diyemedim. İyi ki de dememişim. Çok keyifli bir cumartesi geçirdim. Ev ziyaretlerinde hazırlanmak ev sahibine eziyet haline gelebiliyor bazen. Ne hazırlayacağına karar vermek bile ayrı bir sorun oluyor. Ben de herkesin bir şeyler yapıp getirmesini önerdim ve böylece cumartesi günü hepimiz önceden kararlaştırdığımız şeyleri hazırlayıp götürdük...Yanıldınız benim yapmamı kararlaştırdığımız şey truffle değildi:-))) Benim payıma düşen haşhaşlı çörek oldu. (Tarifine buradan bakabilirsiniz)
Çikolata toplarını güne gelecek ufaklıklara sürpriz olarak yaptım. Minicik ellerde, yeni çıkmış pirinç tanesi dişlerle çikolata toplarını kemirişlerini seyretmek gerçekten çok keyifliydi. Lezzetli ve oldukça kalabalık soframızın resmini ne yazık ki yayınlayamıyorum, zira resimleri benim makinemle çekmemiştim ve çekilenler de henüz elime ulaşmadı.... Ve bir itiraf daha; başta da söylediğim gibi bu resimler ramazanda iftar yemeğine giderken hazırladığım çikolata toplarına ait...Diğerlerini çekmeye vaktim de olmadı zaten ( onlarda hindistan cevizlisi de vardı bunda yok...hoş ne farkedecek, o da to bu da top:-))) hop hop altın toop bundan başka oyuun yoook :-P
3 gün tatil yapınca insan sapıtıp toparlanamıyor böyle:-))) Seçim sonrası okullar tatil olunca ben de mecburi izin olayına girdim... Bu arada pazar gününden sonra bizim oralarda şalter indi, artık yaz saatine geçildi ve gün ışığından faydalanıyoruz ama diğer yerlerde ve genelde değişim olmadı malesef. Ben de diyorum ki terk-i diyar edip şöyle aydınlık, bol güneşli kıyı şehirlerinden hatta kasabalarından birine mi yerleşsem...
Az kaldı tarifi yazmayı unutuyordum:-)))))
Çikolata toplarını yapmak için kurutulmuş, robottan geçirilmiş kek parçalarına ihtiyaç var. Ben şekil vermek için traşladığım pandispanyaları, artan kek dilimlerini (bazen özellikle bir kaç dilimi ayırıyorum) açıkta bırakıp kurumalarını sağlıyorum. Sonra da bunları robottan geçirip un haline getiriyorum, bu şekilde buzdolabı poşetine koyarak buzlukta uzun süre saklayabilir, lazım olduğunda çözülme sorunu olmadan hemen kullanabilirsiniz.
Malzemeler;
200 ml süt kreması
120 gr. sütlü çikolata
80 gr. bitter çikolata
2,5 su bardağı robottan geçirilip un haline getirilmiş kek
üzeri için, kakao, file badem, fındık, hindistan cevizi veya dekor şekeri
Kremayı kaynatmadan ısıtıyoruz. Ufak parçalara ayırdığımız çikolataların üzerine sıcak kremayı döküyoruz.Ara ara karıştırarak çikolatayı eritiyoruz. İçine robottan geçirilmiş kek parçalarını da ilave edip karıştırıyoruz. 1 saat kadar dolapta beklettikten sonra ceviz büyüklüğünde toplar yuvarlayıp isteğe göre hindistancevizi, kakao, fındık vs. buluyoruz, afiyetle birer ikişer götürüyoruz...
Afiyetler olsuuun.

26 Mart 2009 Perşembe

MANDALİNALI YOĞURT ÇORBASI

Ankara'nın havası bu son günlerde pek bi karmaşık; güneşli bir sabaha uyanıp bir anda lapa lapa yağan karı seyrederken bulabiliyorsunuz kendinizi. Bir anda bir rüzgar bir yağmur, ortalık kasıp kavruluyor, 2 saat sonra yerler kupkuru...Sususzluk belasından yağışın bol olmasına seviniyoruz elbette...Neyse bu hafta sonu Ankara'nın karmaşası da son bulacak inşallah...Ankaralı günü birlik ışıklı günlere kanmayacak, o ışığın şalteri indiğinde etrafın karanlığa gömüleceğinin bilinciyle yüzünü gerçek aydınlığa, güneşin ışınlarına gönecek...
Hala içimizin ısınmasına ihtiyaç varken bir kış çorbası tarifi vermek istedim.Aslında besleyici değeri yüksek, farklı yörelerde farklı çeşitleri yapılan bu yoğurt çorbasının benzerini bazı yörelerde soğuk olarak tüketiyorlar . Ben kendimce bazı eklemeler, değişiklikler yaparak böyle bir çorba hazırladım ve kesinlikle tavsiye ediyorum.
Tarifteki mandalina evde limonun bulunmadığı bir gün, bir Sibel klasiği olarak "evde ne var? içine başka ne katsam?" şeklinde ortaya çıktı:-))) Limondan çok daha hoş bir tat verdiğini söyleyebilirim.

Malzemeler;
½ su bardağı haşlanmış nohut
3 yemek kaşığı haşlanmış yarma
2 yemek kaşığı un
1 yumurta sarısı
1 mandalina ( dilerseniz yarım limon da kullanabilirsiniz)
2 yemek kaşığı pirinç
5 yemek kaşığı yoğurt (tepeleme dolu)
Nane
2 yemek kaşığı tereyağ
tuz

Porselen bir kasede yumurta sarısı, un ve 1 mandalinanın suyu ile çırpılır, yoğurt ilave edilir ve karışım boza kıvamına getirilir. Diğer tarafta tencereye 1 lt. kaynar su konur, pirinçler haşlanır. Haşlanan pirinçlere yoğurtlu karışım azar azar ve hızlı karıştırılarak ilave edilir. Ayrı bir kapta haşlanmış olan nohut ve yarma da ilave edildikten sonra 10 dak. daha kaynatılır. Çorba ocaktan alınmadan önce tereyağında nane kızdırılarak üzerine dökülür ve karıştırılır.
Afiyet olsun.

17 Mart 2009 Salı

BARBIE BEBEK PASTASI-3

Özgür Hanım ve Altuğ beyin 5 yaşına girecek minik kızları Nehir Ece için hazırladığım Barbie bebek pastasıyla yeniden merhaba...Altuğ Bey kızının ille de Barbie bebek pastası istediğini ama davetli sayısının kalabalık olduğunu söylediğinde 2 ayrı pasta yapmaya karar verdik. Bu pasta birincisi, diğeri süse pek meraklı olan Nehir Ece için kokoş kız pastası olarak yapıldı, o pastayı da önümüzdeki günlerde yayımlayacağım.
Barbie pasta olur da prenses kurabiyeler olmaz mı?.. Elbette onlar da doğumgününde yerlerini aldılar...
Geri bildirimler benim için çok önemli. Nehir Ece'nin annesi de beni arayıp memnuniyetlerini dile getirince yine ağzım kulaklarımda fiyonk oldu:-))) Ama sadece bu değildi beni güldüren... Doğumgününe katılanlardan biri de arkadaşım Sedef ve oğlu idi. Sedef'in oğlu partinin tek erkek çocuğu imiş... Pasta kesilirken "ben pastanın peyaz kısmından alayım, pembe beni bozar" demiş:-))) Tahmin edileceği üzere kurabiyelerin de beyaz olanlarından yemiş...Ve artık klasikleşen soru kızlardan gelmiş; "bu bebeğin saçları da yeniyo muuu?..." Pamuk helvaya benzettiler sanırım:-))) Saçları yiyemeyen kızlar tokayı ve takıları kapışmışlar...
Pastanın doğumgününün eğlenceli bir kısmını oluşturması, sadece damakta değil hatıralarda da bir tat bırakması ne hoş...
Nehir Ece'ye mutlu ve uzun bir ömür diliyorum...

12 Mart 2009 Perşembe

DERİN PASTA

Pastanın adına bakıp bu nasıl pasta diye merak ettiniz değil mi:-)))) Pastamıza adını veren şekli değil, pastanın sahibi minik hanımefendi:-) Bu seferki bir yaş pastamız minik Derin'in pastası...


Araya bi defne yaprağı bir et şeklinde bir pasta bir tarif devam ediyorum:-))))
Derin'in annesi Nuray Hanım doğum günü süslemelerinin nazar boncuklu olacağını, pastanın da bu temaya uygun ama abartısız, sade ve şık bir pasta olmasını istedi ...Ve ortaya bu pasta çıktı...

Uğurböcekleriyle aynı güne yetişmesi gerektiğinden oldukça yorucu ve telaşlı bir haftasonu yaşadım...Yetişecek mi, ay simi fazla mı oldu, bunu bırak öbürüne devam et...Hatta kurabiyelerin bazılarını Nazım'a paketlettim de adamcağız kurdeleleri biraz aşağıdan bağladı diye söylendim durdum...Sen misin o kadar titizlenen...Yazıda bir sorun farkettiniz mi?...Evet ...o koşturmaca içinde yok fiyonk oraya mı buraya mı derken harflerden birini koymamışım:-(( Birthday olmuş birtday... Allahtan Birdday yazmamışım hehehee...Nazar bu nazar...Neyse ki Nuray Hanım pastayı o kadar beğenmiş ki bu gözünden kaçtı sanırım, övgü ve beğeni dolu cümleler dışında birşey demedi ( belki de kibarlığından açık etmemiştir, bilmiyorum:-))))

Bunlar da Derin'in doğum gününe gelen misafirler için hazırladığım kurabiyeler...Derin'e ailesiyle birlikte mutlu ve uzun bir yaşam diliyorum.