26 Kasım 2008 Çarşamba

ÇİKOLATA DUVARLI GANAJLI PASTA


Haftasonu tatiline çeyrak kala yine bir doğumgünü pastasıyla merhaba...Bu seferki pasta ablacığım için yapıldı. Uzun zamandır çikolata duvarını denemek istiyordum, fırsat bu fırsat deyip ablam için hazırladığım pastada deneyiverdim. Çabuk verilmiş bir karar, hızla yapılmış bir deneme olmasına rağmen sonuç hiç de fena olmadı:-)))



 Çikolata sevenler için harika bir tercih.Bu arada 1-2 hafta önce müdavimi olduğumuz Çatı Mantı'nın sahibi Fatma hanım benden arkadaşlarının evlilik yıldönümü için sürpriz bir pasta yapmamı istemişti. Akşam söylediği pastayı ertesi güne isteyince onu kıramadım ve hararetle çalışıp pastayı istediği zamana yetiştirdim. Ama bu koşturmada pastanın fotoğrafını çekmeyi unutmuşum:-((( Bu yüzden yayımlayamıyorum, Fatma abladan özür diliyorum. Onun yerine arkadaşlarım geldiğinde onlara hazırladığım ganajlı pastayı yayımlayayım :-)))))))


Bu pasta da üniversiteden arkadaşlarım için yapılmıştı:-)))

Farklı damak zevkine uygun olsun diye yarısı muzlu, yarısı şeftalili ( şeftali mi kaldı diyeceksiniz biliyorum ama bu pasta şeftali zamanından kalma :-))) bekleye bekleye ancak bu güne yayımlamak kısmet oldu, baktım bir tarif ekleyip bir hafta ekleyemez hale geldim ekledim mi çifter çifter ekliyorum artık:-))))))
Pastayı katlandırıp kremamızı koyduktan sonra üzerini ganajla kaplayıp, süslüyoruz.

Pastanın kenarını çikolata duvarıyla kaplayabileceğiniz gibi erittiğiniz beyaz kuvertür çikolatayı krema gibi kullanarak da süsleyebilirsiniz


Bol çikolatalı afiyetli bir hafta sonu dileriiiiimmm.



18 Kasım 2008 Salı

BİR DOĞUMGÜNÜ DÖRT PASTA


Eveett işte kutlana kutlana bitiremediğimiz doğumgünümüzün son pastaları:-))) Pazar günü oldukça kalabalık bir kuzen grubuyla kutladığımız doğumgünü için ganajlı bu iki pastayı hazırladım. Biri sütlü çikolatalı ganajla, muzlu-çikolatalı ve kakaolu pandispanya ile diğeri beyaz çikolatalı olarak olarak hazırlandı ve benim yaptığım çikolatalarla süslendi....(pastadaki eksik bir çikolata unutulmuş veya yenmiş değil sadece fotoğraflanma aşamasında dolapta donmayı bekleyen ikinci parti çikolatalardan...yoksa ben öyle simetrisi bozuk pasta yapmam yani:-)))
Bu sefer çocuklar çikolata ağırlıklı bir pasta istediklerinden şeker hamurlu figürlü bir pasta yerine ganajlı pastayı tercih ettim. Pardon bir değil iki pasta, her birine bir tane :-))
Pastaları yaparken her ihtimale karşı diye arada fotoğraflamıştım, iyi ki de yapmışım zira sonrasında fotoğraf çekme fırsatım olmadı. 20 kişilik bir gruptuk ve kutlamamız yemekliydi. Yapılacak olan sadece pasta olmayınca da fotoğraf çekmek için ayarlama yapmak, zaman ayırmak mümkün olmadı.
İstedim ki yemekler de tamamen benim elimden çıksın ( yaptıklarımdan bazılarının tarifleri yakında gelecek...)
40 çarşamba bir arada misali bir kaç etkinlik aynı haftasonuna denk gelince koştur koştur ama keyifli bir haftasonu oldu.
Cumartesi günü çocukların okulunda veli toplantısı vardı, genel olarak hoşnut ayrıldığımız toplantı akşam saatlerinde bitti ve koştur koştur hazırlanıp akşama ikizanneleriyiz.biz- Ankara grubunun düzenlediği yemeğe gittik. Çok keyifli bir yemek oldu, bir sürü bebek, boy boy ikizler... Benimkiler abla abi kaldı onların yanında, hele bir de 35 günlük ikizlerimiz vardı, minnacık, nasıl şeker...En tecrübeli ikiz annesi olarak arkadaşlarımın sorularını cevaplarken onları rahatlattım mı yoksa daha mı panik oldular bilmiyorum ama en kısa zamanda çocuksuz bir toplantıda buluşmak üzere ayrıldık (çocuklarla rahat konuşulmuyor çünkü, daha bana sormak istedikleri bir sürü soru vardı:-))))Ne yazık ki bu keyifli buluşmanın resimlerini yayımlayamıyorum, zira o koşturmada fotoğraf makinemi evde unutmuşum, ama Sabah gazetesi muhabiri ve diğer arkadaşlar bol bol fotoğraf çektiler, elime ulaştığında ben de sizlerle paylaşırım.
Hoop koş eve ertesi günkü kutlama yemeğine hazırlan, bu hop hop koştur olayı pazar gecesine kadar devam etti. Yoruldum elbette, ama canlarımın güzel vakit geçirmeleri bu yorgunluğa değdi.
Ve dördüncü pastamız (ilk pastayı daha önce yayımlamıştım, dört pasta da niye burda üç var demeyin yani:-)))) tam gününde biz bize yaptığımız küçük kutlama için hazırlanmıştı. Oldukça sade...

Canım yavrularım, bana anne olma mutluluğunu yaşattığınız için size çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız, sizi çok seviyorum...
Not: Davetiye kurabiyelerinde kullandığım kalıpları nerden aldığımı soran sevgili arkadaşlarıma oyuncakçıları gezmelerini tavsiye ediyorum, özellikle oyun hamuru ve elişi ile ilgili bölümleri:-)))Nasıl bir hazine saklı olduğuna inanamazsınız:-)))))

13 Kasım 2008 Perşembe

WINNIE THE POOH KURABİYELİ DOĞUMGÜNÜ DAVETİYESİ



Bu sene ikizlerimin doğumgünü kutlana kutlana bitmiyor:-))) Doğumgünü haftasında babamız yurtdışında olunca sınıf arkadaşlarıyla yapacağımız doğum gününü 1 hafta öne alıp kutlamıştık ve pastamızı da sizinle paylaşmıştım, geçen hafta babamız yokken de içime sinmedi ve bir pasta hazırlayıp tam gününde biz bize bir kutlama yaptık... Bu hafta sonu da babamız, halamız ve kuzenlerimizle birlikte son kutlamayı yapacağız (kutlama bahane pasta yemek şahane:-))))

Diğer pastalardan önce ilk kutlamamızın davetiyelerini yayınlayacağım, pastalar sırada:-))
Şeker hamuru kaplı kurabiyeler her zaman çocukların çok hoşuna gidiyor. Ben de üzerini Winnie the pooh figürleri ile süslediğim şeker hamuru kaplı kurabiyeler hazırladım.

Kurabiyeleri jelatinleyip organze kurdelelerle davetiyelere ekledim. Her çocuğa bir davetiye...Davetiyeler ve dolayısıyla kurabiyeler çocukların o kadar hoşuna gitmiş ki, "kursum olsa bile sırf bu kurabiyenin hatırına doğumgününe mutlaka geleceğim" diyenler bile olmuş:-)))))Hatta içlerinden "siz bu kurabiyeleri niye bizim kantinde satmıyorsunuz,her gün yerdik" diyenler bile oldu:-)))Bunlar gerçekten çok hoş geri bildirimler. Çocuklar için bişeyler hazırlamayı çok seviyorum. Onların tamamen içten yorumlarını kendi anlatımlarıyla şekillendirmelerine bayılıyorum:-)

Gelelim kurabiyemizin tarifine...Bu kurabiyeleri yaparken biraz ondan biraz bundan, hmmm bu da iyi gider şeklinde bir tarif oluşturdum. Tarifi daha sonra yayınlayıp sizlerle paylaşmak ve de daha sonra yine aynı tadı yakalamak için kurabiyeleri hazırlarken bir yandan da koyduğum malzemeleri ölçüp bir kağıda not ettim. Sonuçtan memnun kalınca da kurabiyeler davetiye oldu ve çok beğenildi. Ama ben not aldığım kağıdı koyduğum yeri unutunca blogumda yayınlama şansım kalmadı...Bundan sonra biraz daha organize çalışsam iyi olacak:-)))

10 Kasım 2008 Pazartesi

İZİNDEYİZ ATAM


UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..

4 Kasım 2008 Salı

Uluslararası Arkadaşlık Ödülü / Friendship Around The World Award


Sevgili Eda beni böyle güzel bir ödüle layık görmüş. İlk kez duyduğum bu ödül dünya çapında arkadaşlarınız olan bloggerlarını tanıtmak amaçlı bir ödülmüş ...Ödül sürekli alıcı tarafından devrediliyor ve her alan kişi kendine gönderenden 1 fazla kişiye yollamalıymış bunu. Bu yüzden bayağı kalabalık bir liste oluyor.Ben ödülü devredene kadar sanırım benim arkdaşlarımın çoğu almış olacaklar:-))) Belki iki kez farklı kişiden yollanma durumları da olabilir.Ödülün hep aynı kişilerde dönmemesi için farklı isimler olmalıymış... Eda'nın söylediğine göre bu listenin orjinali 2 kişiymiş aslında, ödülü alan da bir fazla olmak üzere yani 3 kişi seçecekmiş..
Elimden geldiğince tekrar olmaması için blogları kontrol ederek listemi çıkarmaya çalıştım ama tekrarları kaldırınca listem Eda'nın ki kadar uzun olmadı tabii. E bi yerde böyle olacak, yoksa düşünsenize habire uzayan listelerle ödülü geç alanlar ne kadar zorlanır :-)))) Baktım ki böyle olmayacak ben de bazı arkadaşlarımın yaptığı gibi listemdeki tüm arkadaşlarıma ödülü göndermeye karar verdim:-)))
Edacığıma tekrar teşekkür ediyorum. Blog serüvenim boyunca yanımda olan, sevincimi üzüntümü paylaşan, fikirleriyle destek olan, paylaşımlarıyla bana yeni ufuklar açan blog sahibi tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız, hepinizi seviyorum.

28 Ekim 2008 Salı

60 KİŞİLİK DOĞUM GÜNÜ PASTASI - JUNGLE,SÜNGER BOB, NEMO DUYAN GELMİŞ -ŞEKER HAMURU YE #38

Eveeet işte canım ikizlerimin doğumgünü pastası, daha doğrusu doğumgünü pastalarının birincisi...Bu pastayı sınıf arkadaşlarıyla yapacakları kutlama partisi için hazırladım. İkisi farklı sınıflardalar, dolayısıyla davetli sayısı da fazla olacaktı, bu yüzden iki katlı yaptım pastayı ve böylece ilk iki katlı pasta denememi de yapmış oldum. Sonuç süperrr, kim tutar artık beni...

Pastanın temasını çocuklar kendi belirledi. Pelin orman hayvanları ile dolu jungle pasta isterken Barkın favori çizgi kahramanı sünger Bob'u istedi. Ben de böyle bir kompozisyonda iki isteği birleştirdim.


Açtım önüme hayvan resimlerini...başladım. İlk başta hava durumuna kafamı fazla takınca kitlendim, zira doğumgünü açık havada olacaktı (60 kişiyi nereye sığdırayım) ve bazı kanallar yağmur ihtimalinden bahsediyordu. Eğiyorum büküyorum yok, istediğim gibi olmuyor. Bıraktım. Elmalı kurabiye, mercimekli poğaça vb. hazırlıklara döndüm. Sonunda hava durumunu boşverip hayvancıklarıma geri döndüm ve sonuç önünüzde...


Şimdiye kadar insan figürü, çiçek, böcek denemiştim ama hayvan figürü yapmamıştım. Her bir figür ortaya çıktıkça daha da keyifle çalıştım. Pastanın üzerinde yer kalsa daha da yapacaktım, müthiş keyif aldım, aynı zamanda güven tazelemiş de oldum:-))))


Nehir kenarındaki taşları taş görünümlü çikolatalardan yaptım, çocuklar bayıldı...



En sevdiğim figür bu şirin aslancık oldu...



Arılarla iyi geçinirsen bal küpü senin oluuurr...



Su içerken timsaha dikkat!..

Var mı ağaç gölgesinde muz yemek gibisi...


Sünger Bob ve Patrick suyun içinde serinliyor, aaa Sünger Bob öyle rahatlamış ki kravatı bile atmış:-))))) (Ben de bu ünger Bob da bi tuhaflık var ama ne diyordum:-))))



Unutmadan, bu pastayı Yaman Ayşe'nin Şeker hamuru ye #38 etkinliğine gönderdiğimi de belirteyim :-)))
Pasta 60 kişiye rahat rahat yetti. Üst katın pandispanyası kakaolu, dolgu kreması pastacı kreması ve içi muzlu çikolatalı yaptım. Alt katın pandispanyası ise sade, içi sütlü çikolatalı ganaj yaptım.
Sonuç olarak yağmur yağmadı, çocukların gönüllerince koşturup eğlendiği, velilerin sonbahar renklerinin tadını çıkarttığı, herkesin pastayı ve diğer ikramları beğendiği inanılmaz güzel bir doğum günü oldu.
Canım yavrularım iyi ki doğdunuz, sizleri çok ama çoooooooooook seviyorum.

PROTESTO


Cumartesi günü ikizlerimin sınıf arkadaşlarıyla kutlayacakları doğum günü için hazırlık yaparken elmalı kurabiyeye neler koymuştum, şu figürü nasıl yapsam diye arada blogumu ve diğer blogları geziyordum. Öğleden sonra sanırım saat 4’e kadar bir sorun yoktu. Yazılarımdan birinde yazım hatası yaptığımı fark ettiğimde düzeltmek için kontrol panele girmeye çalıştım ama nafile, bir türlü bağlantı kuramadım. Ben de üzerinde durmadım, kapatıp pastanın hazırlıklarına devam ettim. Uğraştım didindim, güzzeellce hazırlıklarımı tamamladım. Pastanın resimlerini çektim. Hani blogumda yayınlayacağım ya… Akşam arkadaşım telaşla beni arayıp da bloggerin mahkeme kararıyla kapatıldığını, hiçbir bloga erişim sağlanamadığını söyleyince başımdan aşağı kaynar sular indi. Bırak pastayı yayınlamayı kendi yazdığım tariflerim, yazılarım hepsi uçup gitti…Daha sabah yedeklemeyi düşünmüştüm, ah ahhh bugünün işini yarına bırakma diye boşuna dememişler ki…Biraz ondan biraz bundan uydurduğum, tadını çok beğenip bloguma yazdığım tariflerimin hepsini hatırlamam mümkün değil ki…Hem üzgünlük, hem kızgınlık, hem bezginlik…ne hissedeceğimi şaşırdım.
Blogumu açıyorum…Mahkeme kararıyla engellendi yazıyor… Ne yapmışım ben? Ne yazmışım? Nasıl bir uygunsuz yemek tarif etmişim de benim blogum da kapatılmış? Bu nasıl adalet? Kurunun yanında yaşları da çatır çatır yakalım da uğraşmayalım mı demişler? Teknoloji çağındayken uygunsuz yazı ve blogları filtrelemek, insan haklarına saygı göstermek bu kadar mı zor? Teknolojiyi bir kenara itip, paylaşımları kapatıp, teksir kağıtlarına mı dönmek gerek?..
Aklıma ilk gelen yurt dışından birine blogumu kopyalayıp bana göndermesini rica etmek oldu. Hiç değilse tariflerimi tarif defterime (kağıttan olan) yazarım dedim. Neyse ki buna gerek kalmadan bu çağ dışı uygulama sona erdi. Haberlerde dinlediğime göre deliller toplanana kadar yasak kaldırılmış (ortalıkta nişasta, pudra şekeri falan bıraktıysanız hemen kaldırın, pastaların üzerinde de parmak iziniz kalmasın…:))), umarım sonrasında da yapılan hata fark edilir ve çok güzel paylaşımlar yaşadığımız bloglarımız kapatılmaz.
Şimdi protesto yazısıyla gölgelemek istemediğim pastamın resimlerini ayarlamaya gidiyorum (gidiyorum lafın gelişi, nereye gidicem, bu programı kapatıp diğerini açıcam… aaayyyyy ayarımı bozdu bu kapatma benim yaaa…)Hepinizi kocaman öpüyoruuum

14 Ekim 2008 Salı

SARIYER BÖREĞİ ve P.D.Ç.S.E 27


Bugünlerde havalardan mı koşuşturmacadan mı bilmem elim bir türlü yeni yazı yazmaya gitmiyor. Sevgili Birsel'in Etkinlik davetine katılacağımı bildirmiştim.Baktım etkinlik zamanı geçiyor tembelliği bırakıp yazmaya başlama zamanı dedim. Bu sırada farkettim ki bu böreciğin resmi aylar öncesinden taslaklara kaydedilmiş de yazısını bekliyor. Daha fazla beklemesin diye de yazmayı planladıklarım ikinci bir emre kadar rafa kaldırıldı...
Öyle çok birikmiş ki tarifler, bir gün izin alıp, yazıp, sıraya mı koysam hepsini acaba... Yok yok, o günü de evde kalan işlerle boğuşarak ya da fırsat bu fırsat deyip film seyredip yan gelip yatarak geçiririm kesin. ikinci ihtimal daha zayıf tabii ama tarifleri toparlama ihtimali kadar değil:-))
Neyse, geçen gün televizyonda bir dizi de diyordu "fazla zorlama, nasılsa herşey olacağına varır".

Eskiden her İstanbul'a gidişimizde mutlaka Sarıyer Börekçisinden Sarıyer Böreği alır, sahilde çaybahçelerinden birinde yerdik. Açık havada yenen böreğin tadı da bir başka olur. Hala sahilde çaybahçelerinde oturmayı özlüyorum. Anneannem Büyükdere'de otururdu, senede birkaç kez İstanbul'a giderdik... annem anneanneme çok düşkündü ve İstanbul'a gitmek için mutlaka bir bahane bulurdu. Anneannem vefat ettikten 1,5 sene sonra da isteğini yerine getirmek üzere son kez götürdük onu İstanbul'a...

Aslında yazıyı fazla uzatmadan tarife geçmekti niyetim ama Sarıyer deyince anneciğimi ve anneannemi anmadan geçemedim. Mekanları cennet olsun...

Artık toparlanıp tarife geçme zamanı ( yazıyı gecenin bi vakti yazınca böyle oluyor işte:-))
Bu tarif lezzette Sarıyer Börekçisinin böreğini aratmıyor gerçekten, hatta laf aramızda onunki kadar yağlı da değil:-))) Şiddetle tavsiye ediyorum...

Malzemeler;
  • 4 yufka
  • 250 gr. kıyma
  • 4 büyük soğan
  • 1 çay bardağı dolmalık fıstık
  • 1 çay bardağı kuş üzümü
  • 1 çay bardağı sıvı yağ
  • tuz
  • karabiber

Yufka harcı için;

  • 2 su bardağı süt
  • 2 yumurta
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • üzeri için 1 yumurta sarısı

Kıymayı içine birşey katmadan kavuruyoruz. Başka bir kapta 1 çay bardağı ayçiçekyağı ile soğanları ve fıstığı birlikte kavuruyoruz, soğumaya bırakıp ılındıktan sonra içine kavrulmuş kıyma ve üzümü ilave edip kısık ateşte 10 dak. kavuruyoruz. Tuz ve karabiber ilave edip soğumaya bırakıyoruz.

Yufka harcı için yumurtaları çırpıyoruz, sonra yağı ilave edip çırpıyoruz, en son sütü ilave ediyoruz. Yufkayı açıp sıvı harçtan her yerine sürüyoruz. Soğuyan kıymalı harcı yufkanın ortasına şerit halinde koyuyoruz. Yufkayı D şeklinde katlayıp içteki harcın üzerine gelmeyecek şekilde katlanan parçaya tekrar sıvı harç sürüyoruz, rulo şeklinde sarıyoruz. (ilk fırsatta tekrar yapıp bu aşamaları da fotoğraflayacağım) Tüm yufkaları bu şekilde sarıp tepsiye diziyoruz. Artan yufka harcından yufkaların her yerine sürüyoruz. Üzerine yumurta sarısı sürerek 200 derecede kızarana kadar pişiriyoruz.

Afiyet olsuuun.

6 Ekim 2008 Pazartesi

MEMMECİM GİDİĞİ


Bu başlığı gördüğünüzde çoğunuzun "bu da nesi" dediğinizi tahmin edebiliyorum, zira ilk duyduğumda ben de böyle söyledim. Dinledikçe farkettim ki hızla adetlerimizi, o sürekli övündüğümüz kültür mozaiğimizi, değerlerimizi kaybedip bize ait olmayan bir yapının içine sürükleniyoruz. Ne kadar açıklayıcı oldu değil mi:-)))
Peki baştan başlayalım. Bu sefer bir yemek tarifi yok, onun yerine yeni öğrendiğim ve öğrenmekte bu kadar geciktiğim için utanarak anlatacağım bir geleneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Utanıyorum dedim, zira bu gelenek babamın memleketi olan Sivas'a ait bir gelenek ve ben bunu yeni öğrendim;

Arife günü kızım da heveslenerek bizimle oruç tutmak istedi, yaşı küçük olmasına rağmen hevesini kırmak istemedik, bizimle birlikte sahura kalktı ve iftar saatine kadar gık demeden tuttu orucunu. Akşam halama gittiğimizde bunu anlatınca halam kızımı sırtına alıp evde gezdirdi...Bu adeti hatırlıyorum, küçükken ilk oruç tuttuğumda bana da yapmışlardı. Pelin bu durumdan öyle keyif aldı ki, Barkın da heveslenip "yarın ben de oruç tutacağım" dedi ama geç kaldığını öğrenince hevesi kursağında kaldı, seneye bu lafını hatırlar mı bilmem.
Halamın "bana memmecime gelseydiniz ya" demesiyle memmecim gidiği adetiyle tanışmış oldum.

Sivas’ta bayramdan bir gün evvel, yani arefe günü çocuklar oruç tutar Memecim gezerlermiş. Çarşılarda gilikler ( bir çeşit simit) satılırmış. Memmecim giliği, 7 cm kadar çapında olan simitlermiş. Giliklerin 20 kadarı ipte dizili olarak Ramazan ve Kurban Bayramı arefesinde çarşıda satılırmış. Ortası delik, kandil simidine benzeyen giliği evde yapamayanlar çarşıdan alırlarmış.

Arife günü bayramlıklarını giyen çocuklar ellerine birer oklava alıp mahallelerinde "memmecim" gezmeye başlarlarmış. Ellerindeki oklavaya evden ilk giliklerini takan çocuklar geldikleri evin kapısına oklavayla vurarak ;

Memecimin havaası
Madelerin tavaası
Gökten rahmet
Yerden bereket
Amin amin...Bir gilik.

diye hepbir ağızdan şarkı söyleyen çocuklara ev sahibi akşamdan hazırladığı ’Memecim giliği’ni getirir, kendi eliyle çocukların sopalarına takar eğer gilik yoksa şeker, para, leblebi vb. vererek çocukları geri çevirmezmiş. Çocuklar kendilerine hediye veren ev sahibine övücü sözler söyleyerek, ’Allah daha çok versin... Bereket versin...’ sözleriyle evden ayrılarak bir başka kapıya doğru yönelirlerken hediye verilmezse ”Kazanın dibi yana...Kazanın dibi kurusun... Kazanın dibi patlasın... Kazanın dibi bakır, itler sürüsün takır takır...” diye beddua ederek oradan ayrılırlarmış.

Senede iki defa Ramazan ve Kurban bayramlarının arefelerinde uygulanan bu adet Sivas’ın eski mahallelerinde görülebilirse de artık eskiden olduğu gibi yaygın değilmiş.
Bu adeti ilk duyduğumda aklıma "cadılar bayramı" geldi .


Şaka mı şeker mi diye kostümleriyle dolaşan çocukları nerdeyse hepimiz duymuşuz veya seyretmişizdir.Ama bir Sivaslı olarak, her ne kadar hiç Sivas'ta yaşamamış olsam da, bize özgü ve ne yazık ki unutulmaya yüztutmuş bir adeti yeni öğreniyor olmak beni utandırdı doğrusu. Ben de buraya yazmak istedim. İstedim ki bilmeyen okusun, okuyan okumayana, duyan duymayana anlatsın. Uygulayamasak da adetlerimiz unutulmasın.

3 Ekim 2008 Cuma

BAYRAM ÇİKOLATALARIM


Bir bayram daha bitti akıp giden zamanda,
Hayat defterinden kopan bir kaç sayfa daha...
Eskiden, şekerler hazırlanırdı kapıya gelen çocuklara,
Baklavalar, börekler hep evde yapılma.
Günlük elbiseler olmaz, ille de bayramlık giyilecek,
Sonra başlardı evler arası köşe kapmaca.
Önce küçükler büyüklere gidecek,
Ellerinde ya bir kutu çikolata, ya da bir demet çiçek,
Kurulacak bayram sofrası, hep birlikte yenecek.
Ellerini kremlemiş, kolonya sürünmüş babaannem,
Ne de olsa her gelen onun elini öpecek.
Ne başucumda bekleyen rugan bayram ayakkabısı,
Ne bayram harçlıkları renk renk mendil arası,
Yok artık macun şeker, koshelva
Kalmadı bayramların o sihirli havası.
Sibel Erzincan

Nasıl başlasam yazmaya derken baktım çoktan başlamışım yazmaya... Bayramı Ankara'da geçirmek mi, kaybettiklerimi özlemek mi yazdırdı bu satırları bilinmez ama bildiğim bir şey varsa o da ne yazık ki bayramların artık sadece tatil anlamına geldiği.

Bu bayram beyaz ve sütlü kuvertür çikolata kullanarak çikolatalarımı kendim hazırlamak istedim. Çocuklar için tavşan şeklinde çikolatalar hazırladım, istedim ki bayram sabahı kahvaltıdan sonra ilk çikolatalarını ben vereyim. Sanki sadece bayramda çikolata, şeker yiyorlaşmışcasına iştahla ve heyecanla saldırdılar çikolatalara.
Sonra heyecanla kuzenleriyle birlikte komşu kapıları çalmaya gittiler, bayramlaşıp şeker toplamaya. Ama bizim çocukluğumuzdaki gibi olmadı...Kapıyı açmayanlar, açıp "ben seni tanımıyorum" deyip kapatanlar, çocukların şeker toplama yarışına bile kuşkuyla yaklaşanlar...



Bayram tatili uzun olunca Ankara bayağı boşalmıştı. (Ah keşke trafik hep böyle rahat olsa)
Hal böyle olunca fazla gelen giden de olmadı. Çikolataların çoğu da çocuklara kaldı...

Tahmin edildiği üzere "tamam istediğiniz kadar yiyebilirisiniz" dediğimin dakikasında tüm çikolataların dibine darı ekilmişti:))))))



Herkesin bayramını bir kez daha kutluyorum, bir çikolata almaz mısınız?..